18 Ocak 2014 Cumartesi

AYDINLANMA FELSEFESİ


  
Bir ekonomik ve sosyal düzen olan feodalitenin ideolojik temelleri dine, daha açık ifadeyle Kiliseye da- yanmaktaydı. Önceki derslerde, burjuvazinin feodal düzen içinde yavyavaş gelişerek ekonomik ve sosyal alanda üstünlüğü ele geçirdiğini görmüştük. Burjuvazinin maddi alanda güçlenerek iktidara doğru yürüyü- şü beraberinde yeni bir dünya görüşünü de beraberinde getirmişti. Burjuvazinin gelişmesiyle orta çıkan ve burjuva iktidarının felsefi temelini teşkil eden yeni dünya görüşüne aydınlanma felsefesi adı verilir. Tabii ki XVIII. yüzyılda tek bir felsefe ve siyaset kuramından bahsetmek mümkün değildir. Ancak Batıda bu asra damgasını vuran bir dünya görüşünden söz edilebilir ki bu da aydınlanma felsefesidir.

Burjuvazi, içinde geliştiği koşullara göre farklı şekillerde tezahür etmiş, farklı ortamlarda farklı görü- nümler almış, zamanın ve mekânın koşullarına göre farklı iktisadi görüşler savunmuştur. Bu anlamda, farklı burjuvazilerden bahsetmek mümkün olsa da bu sınıfın bir bütün olarak aydınlanma felsefesinin temel ilkelerini benimsediklerini belirtmek gerekir.

Aydınlanma felsefesin en temel özelliği aklın evrensel olduğunu, diğer bir deyişle akılla varılan tüm sonuçların tüm insanlığı kapsadığını iddia etmesidir. Örneğin XVIII. yüzyıl Fransız burjuvazisine bakacak olursak, bu sınıfın akla öncelik tanıyan bu dünya görüşüne dayanarak Eski Rejim’i sert bir biçimde eleştirdi- ğini görürüz. Fakat özü itibariyle burjuva tarafından kendi çıkarlarına uygun olarak şekillendirilen bu felse- fe, sadece Fransızlara değil tüm insanlara seslenen bir dünya görüşü olarak sunulmuştur. Yani aydınlanma felsefesi denilen ve aklı ön plana çıkaran bu dünya görüşü, kendisinin evrensel olduğunu, evrensel değerle- ri ihtiva ettiğini iddia etmektedir. Aydınlanmacı filozoflar, savundukları ilkelerin sadece burjuvazinin değil tüm insanların menfaatlerine uygun olduğunu ileri sürmekte ve genel olarak insanların tamamına mutluluk getireceğini vaat etmektedir. Bu ilkeler arasında özgürlük, ilerleme ve insan hakları sayılabilir.

Aydınlanma felsefesine göre insan özü itibariyle evrensel bir varlıktır, zaman ve mekâna göre değişiklik göstermez, dolayısıyla onun mutluluğu da evrensel ilkelere bağlıdır. 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi de bu anlamda evrensel olma iddiasındadır. Özetle ifade etmek gerekirse, XVIII. yüzyıl aydınlanma düşüncesinin amacı evrensel insanın mutluluğunu sağlamaktı.

Burjuvazinin iktisadi gücü ele geçirdiği dönemde, kendi aklıya kendi mutluluğunu sağlayabilecek evren- sel insan anlayışının önündeki başlıca engel, insanların yasalar karşısında eşit olmamalarıydı. Hukuki ayrıca- lıklar fikri, akılcı bir eleştiriye dayanabilme gücünden yoksun olduğu için burjuvazi bu engeli akıl olgusunu ön plana çıkararak aşmaya çalışmıştır. Hukuki ayrıcalıkların kalkmasından büyük ölçüde yararlanacak olan burjuvazi böylece hukuki ayrıcalıkların akla uygun olmadığı fikrini ortaya atmıştır. İnsanların evrensel akıl gereği doğuştan özgür ve birtakım haklara doğuştan sahip oldukları düşüncesi bu dönemde burjuvazi tara- fından hararetli bir şekilde savunulmuştur.

Hukuki ayrıcalıkların kaldırılması ise ancak mutlak monarşinin dayandığı feodal yapının ortadan kalk- masıyla mümkün olabilecekti. Burjuvazinin çıkarları, hukuki ayrıcalıklar ve farklılaşmaların ortadan kalkma- sını gerekli kılıyordu. Ekonomik olarak güçlü fakat hukuki ayrıcalıklardan yoksun bir sınıf olarak burjuvazi, hukuki ayrıcalıklara karşı sav açmış, ayrıca mensubu olduğu Tiers état’nın tümünün de bu savaşa katılması- na uğraşmıştı. “Üçüncü sınıfveya “üçüncü tabaka” anlamına gelen Tiers état, toplumda aristokratlar ve din adamları dışında kalan üçüncü sınıfı adlandırmak yani halkı ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Tiers état içinde burjuvalar, işçiler, esnaf ve zanaatkârlar bir arada bulunuyor, hepsi birden Tiers état meydana getiriyorlardı.

  
Aydınlanma felsefesinin akılcılığı, ilerleme düşüncesini savunması, insanın mutluluğa yeryüzünde ka- vuşabileceğini iddia etmesi sadece burjuvazi için değil – asiller ve rahipler sınıfı hariç – halkın tamamı için olumlu çağrışımlara sahipti. yle akılcı bir dünya görüşünün getirdiği özgürlük fikri ticaretin gelişmesini, mutluluğa yeryüzünde kavuşma olanağı ise üretimin artışını sağlıyordu. Sonuçta özel mülkiyetin kutsal sa- yıldığı bir ortamda ileri sürülen bu fikirler, yeni üretim araçlarını ele geçirmiş bulunan burjuvazinin gelişi- mini sağlayacak ve siyasi iktidarını meşrulaştırılmasına yarayacaktı. Kısaca söylemek gerekirse, aydınlanma felsefesi adı verilen XVIII. yüzyıl felsefesi bir burjuva felsefesidir.



Aydınlanma felsefesinin dayandığı temel ilkeleri şu başlıklar altında özetleyebiliriz:

A) Bilim ve Doğa: Bu iki kavram aydınlanma felsefesi içinde önemli bir yere sahiptir. Önceki iki asır bo- yunca gerçekleştirilen büyük keşiflerden sonra aydınlanma felsefesinin geliştiği on sekizinci yüzyıl bir uygu- lama dönemi olmuştur. Bu dönemde entelektüel ilgi en fazla doğa bilimleri üzerine odaklanmış, sadece düşü- nürler değil devlet adamları da doğa bilimleriyle ilgilenmişlerdir. Söz konusu dönemde bilim dalları arasında sınırların olmadığı görüşü hâkim olduğundan, düşünürler bilimin birçok dalıyla aynı anda uğraşmışlardır: Voltaire bir filozof olarak tanınmasına rağmen matematikle de ilgilenmiş, Newton’u basitleştirerek anlatmaya çalışmıştır; Diderot felsefenin yanı sıra anatomi, fizyoloji ve kimya alanlarında araştırmalar yapmıştır; Mon- tesquieu tıp ve fizyolojiyle, Rousseau ise botanikle ilgilenmiştir. Bu dönemin bir diğer özelliği doğa bilimleri- nin ön plana çıkmasıdır.

B) Mutluluk: Aydınlanma felsefesiyle mutluluğun sadece öbür dünyaya ait olduğu görüşü terk edilmiş, insanların bu dünyada mutlu olmaları gerektiği savunulmaya başlanmıştır. Kastedilen sadece bireysel mut- luluk değil aynı zamanda toplumsal mutluluktur. Aydınlanmacı düşünürlere göre amaç, mümkün olduğu kadar fazla insanın mutluluğunu sağlamaktır. Bu fikir, sonraki asırda Saint-Simon tarafından geliştirilecek ve sosyalizmin temelleri atılacaktır.

C) Erdem: Aydınlanma düşüncesi içinde erdem laik bir nitelik kazanmıştır. Erdemli olmak diğer insan- lara, yani yurttaşlara faydalı olmak anlamına gelmektedir. Aydınlanma düşüncesine göre genel olarak ahlak, dinden arındırılmış bir alan olarak değerlendirilmekteydi.


berliğinde mümkün olabilir. Burada kastedilen akıl, değişmez yani evrensel akıldır. Akıl kısaca mutluluk için gerekli gerçekleri bilmek anlamına gelmekteydi. Dönemin önde gelen düşünürlerinden Diderot’nun öncülüğünde hazırlanan Ansiklopediye göre yasa, genel olarak yeryüzünün tüm halklarını yöneten insan aklıdır. Milletlerin siyasi ve medeni yasaları, bu insan aklının uygulandığı değişik özel durumlardan başka bir şey değildir”.

E) Faydacılık: Bu kavram aydınlanma düşüncesinin önemli bir unsurudur. Faydacılık akımının kurucu- su kabul edilen İngiliz filozof Jeremy Bentham (1748-1832)a göre bireyin faydasına veya çıkarlarına uygun olan şeyler ancak onun rahatlığına katkıda bulunan ve haz almasını sağlayan şeylerdir. Bu anlayışa göre genel ahlaki değerlerin kişinin çıkarları karşısında pek önemi bulunmamaktadır. Yine bu düşünceye göre iktisadi sorunlar, siyasetten üstün tutulmalıdır.




Aydınlanmacı bir Düşünür: Voltaire

Aydınlanma felsefesinin en önemli düşünürlerinden olan Voltaire (1694-1778) Fransız Devrimi öncesin- de feodal sisteme ve özellikle de Kiliseye karşı çıkışıyla tanınır. Ona göre Katolik inancı peşin yargılar, boş inançlar ve bağnazlıkla eş anlama gelmekteydi. Ne var ki Voltaire genel anlamıyla dinin ahlaki ve toplumsal olarak yararlı bir kurum olduğuna inanıyordu. Din olmadığı takdirde bir köyü bile idare etmenin mümkün olmayacağını savunmuş ve “Tanrı olmasaydı, onu icat etmek gerekecekti” diye yazmıştır. Ayrıca “dine inan- malı fakat papazlara asla!” diyerek din ile Kilise’nin birbirinden ayrı olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Voltaire


Voltaire feodal düzen eleştirisini, hukuki eşitsizliklerin akli olmadığı tezi üzerine bina etmiştir: Feodal sistemin doğal ve değişmez bir hukuk sistemi olduğuna ancak soylular ayaklarında mahmuzlarla, köylüler de sırtlarında semerle doğacak olurlarsa inanacağını söylemiştir.

Kısaca ylemek gerekirse Voltaire XVIII. yüzyılda özgürlüklerin ve mülkiyetin savunucusu olarak kar- şımıza çıkar. Ancak onun savunduğu özgürlükler ve haklar, sadece medeni özgürlükler ve haklardır. Yani, siyasi özgürlüklerin talep edilmesi konusunda son derece çekingendir. Bu anlamda temsil sistemine ve par- lamentonun üstünlüğüne inanmaz. Halkın siyaset alanında söz sahibi olması düşüncesine sıcak bakmaz ve aydın despotizmini savunur. Voltairee göre aydınlanmış (yani aydınlanma felsefesinin temel ilkelerini be- nimsemiş) bir hükümdar, milletin isteklerini sezebilir ve gerekli reformları başarıyla gerçekleştirebilir.

Toplumsal konulardaki görüşleri ise burjuvazinin talepleriyle paralellik arz eder. Voltaire, burjuvazinin ilerleme anlayışını şöyle formüle eder: Ticaret, zenginliği; zenginlik ise özgürlüğü doğurur. Zenginlik, ticare- tin gelişmesini; ticaretin gelişmesi ise devletin büyümesini sağlar.

Ayrıca burjuva mülkiyet anlayışına çok sıkı bir şekilde bağlıdır. Bununla birlikte toplumsal sınıflar ara- sında bir hiyerarşinin olması gerektiğini savunur: Ona göre sadece kentlerde yaşayan burjuvazi eğitilmelidir; herkesin düşünmeye ve fikir beyan etmeye başlaması toplumsal ve siyasal hayatı çıkmaza sokacaktır.

Voltaire, döneminin birçok diğer düşünürü gibi soyut ve büyük sentezler içeren düşüncelerden ziyade somut reformlar önermiştir: keyfi tutuklamalara son verilmesi, işkence ve ölüm cezasının kaldırılması, cezaların suçlarla orantılı olması, iç gümrüklerin kaldırılması, feodal haklara son verilmesi, vicdan ve düşünce özgürlüğü gibi... Bu anlamda Voltaire toplumsal ve siyasal alanda somut önerilerde bulunmuş ve bunların gerçekleşmesi için mücadele etmiştir.




Bir Aydınlatma Girişimi: Ansiklopedi

1751-1772 yılları arasında Denis Diderot’nun öncülüğünde ve d’Alembert, Buffon, d’Holbach, Quesnay, yüzyıl Fransız burjuvazisinin aynası kabul edilir. Bu dev eser 17 cilt metin ve 11 cilt illüstrasyondan (resimle- me) oluşmaktaydı. XVIII. yüzyıldaki fikirlerin bir sentezi sayılan Ansiklopedide yer alan 71818 madde, alanında uzman 160’tan fazla yazar tarafından hazırlanmıştı.

Dosya:Louis-Michel van Loo 001.jpg

                   Denis Diderot

Ansiklopediyi hazırlayanlar insanların eğitim ve bilgilenme yoluyla değişebileceklerine inanmaktaydılar. Bu değişim olumlu bir yönce gerçekleşecek ve bilgilendikçe insanların mutluluğa ulaşmaları da mümkün ola- caktı. Ansiklopedistler bu değişimi sağlamak için çalışmayı bir görev olarak kabul ediyorlardı. Bu entelektüel gruba göre evren, bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı tek bir mekanizmadan ibaretti. Mutluluğa ermek için bu mekanizmayı kavramak gerekirdi ve bu da ancak bilimsel bilgiyle mümkün olabilirdi. Kısacası Ansiklopedi aydınlanma düşüncesinin en somut tezahürlerinden biridir.




Fizyokrat Ekol

“Doğa” ve “yönetim/iktidar” kavramlarının bileşiminden oluşan fizyokrasi 1750lerde Fransada doğ- muş bir iktisadi ve siyasi düşünce ekolüdür. Tabiatın gücüne ve tabii yasaların önemine inanan fizyokratlar devletin de tabii kanunlarla yönetilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bu anlamda fizyokratların düşünceleri, doğal hukuk öğretisinin bir devamı niteliğindendir.

En önemli temsilcisi François Quesnay (1694-1774) olan fizyokrat ekol ekonomik haklara büyük önem vermiştir. Bu hakların başında mülkiyet hakkı gelmektedir. Onlara göre toplum düzeni mülkiyet hakkı üze- rine kurulmuştur. Doğa yasaları gereği tüm insanlar çalışmalarının ürünü olan özel mülkiyete sahiptir.  Fiz- yokratlara göre özel olmayan bir mülkiyet söz konusu olamaz, diğer bir ifadeyle özel olmayan bir mülkiyet hakkından söz etmek mümkün değildir. Gerçek mülkiyet toprak mülkiyetidir. Zenginliğin tek yaratıcısı da topraktır. Bu nedenle devlet toprak sahipleri tarafından yönetilmelidir. Buradan hareketle fizyokratların ha- yalinin bir tarım kapitalizmi gerçekleştirmek olduğu söylenebilir.
The Physiocrats and the World of the Enlightenment by Liana Vardi. $99.00. Publisher: Cambridge University Press; 1 edition (March 19, 2012). 328 pages. Publication: March 19, 2012. Author: Liana Vardi


Fizyokratlar temelde mutlak monarşiye taraftardırlar. Siyaset anlayışlarında aracı kurumlara (meclislere) ve siyasi eşitliğe yer yoktur. Ancak yönetim mutlaka tabiat yasalarına riayet etmelidir. Fizyokrasi, doğal hu- kuka verdiği önem ve iktisadi özgürlükleri savunması dolayısıyla Fransız Devrimi’ni etkilemiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder