Bir ekonomik ve sosyal
düzen olan feodalitenin ideolojik temelleri dine, daha açık ifadeyle Kilise’ye da- yanmaktaydı. Önceki derslerde, burjuvazinin feodal düzen içinde yavaş
yavaş
gelişerek ekonomik ve sosyal alanda üstünlüğü ele geçirdiğini
görmüştük. Burjuvazinin maddi alanda
güçlenerek iktidara doğru yürüyü- şü beraberinde yeni bir dünya
görüşünü de beraberinde getirmişti. Burjuvazinin
gelişmesiyle orta çıkan ve burjuva iktidarının felsefi temelini teşkil
eden yeni dünya görüşüne aydınlanma felsefesi adı verilir. Tabii
ki XVIII. yüzyılda tek bir felsefe ve siyaset kuramından
bahsetmek mümkün değildir.
Ancak Batı’da bu asra damgasını vuran bir dünya görüşünden söz
edilebilir ki bu da aydınlanma felsefesidir.
Burjuvazi, içinde geliştiği
koşullara göre farklı şekillerde tezahür
etmiş, farklı ortamlarda farklı görü- nümler almış, zamanın ve
mekânın koşullarına göre farklı iktisadi görüşler savunmuştur. Bu anlamda,
farklı burjuvazilerden bahsetmek
mümkün olsa da bu sınıfın
bir bütün olarak aydınlanma felsefesinin temel ilkelerini
benimsediklerini belirtmek gerekir.
Aydınlanma
felsefesin en temel özelliği aklın evrensel olduğunu, diğer bir deyişle akılla varılan tüm sonuçların tüm insanlığı
kapsadığını iddia etmesidir. Örneğin XVIII. yüzyıl Fransız burjuvazisine bakacak olursak, bu sınıfın akla
öncelik tanıyan bu dünya görüşüne dayanarak Eski Rejim’i sert bir biçimde eleştirdi- ğini görürüz.
Fakat özü itibariyle burjuva tarafından kendi çıkarlarına uygun
olarak şekillendirilen bu felse- fe, sadece Fransızlara değil tüm insanlara
seslenen bir dünya görüşü olarak
sunulmuştur. Yani aydınlanma
felsefesi denilen ve aklı ön plana
çıkaran bu dünya görüşü, kendisinin
evrensel olduğunu, evrensel değerle- ri ihtiva ettiğini iddia etmektedir. Aydınlanmacı filozoflar, savundukları ilkelerin sadece burjuvazinin değil
tüm insanların menfaatlerine uygun olduğunu ileri sürmekte ve genel olarak insanların tamamına
mutluluk getireceğini vaat etmektedir. Bu ilkeler arasında özgürlük, ilerleme ve insan hakları sayılabilir.
Aydınlanma felsefesine göre insan özü itibariyle evrensel bir
varlıktır, zaman
ve mekâna göre değişiklik göstermez, dolayısıyla onun mutluluğu da evrensel ilkelere
bağlıdır. 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş
Hakları Bildirisi de bu anlamda
evrensel olma iddiasındadır. Özetle ifade etmek gerekirse, XVIII. yüzyıl aydınlanma düşüncesinin amacı evrensel insanın mutluluğunu sağlamaktı.
Burjuvazinin iktisadi gücü ele geçirdiği
dönemde, kendi aklıya kendi mutluluğunu sağlayabilecek evren- sel insan anlayışının önündeki
başlıca engel, insanların yasalar karşısında eşit olmamalarıydı. Hukuki ayrıca-
lıklar fikri, akılcı bir eleştiriye dayanabilme
gücünden yoksun olduğu için burjuvazi bu engeli akıl olgusunu
ön plana çıkararak aşmaya
çalışmıştır. Hukuki ayrıcalıkların kalkmasından büyük ölçüde yararlanacak olan burjuvazi böylece hukuki ayrıcalıkların akla uygun olmadığı fikrini
ortaya atmıştır. İnsanların evrensel akıl
gereği doğuştan özgür ve birtakım haklara doğuştan sahip oldukları düşüncesi bu dönemde burjuvazi tara- fından hararetli bir şekilde savunulmuştur.
Hukuki
ayrıcalıkların kaldırılması ise ancak mutlak monarşinin dayandığı feodal yapının ortadan kalk- masıyla mümkün
olabilecekti. Burjuvazinin
çıkarları, hukuki ayrıcalıklar ve farklılaşmaların ortadan kalkma- sını
gerekli kılıyordu. Ekonomik olarak güçlü fakat hukuki ayrıcalıklardan yoksun
bir sınıf olarak burjuvazi, hukuki ayrıcalıklara karşı savaş açmış, ayrıca mensubu olduğu Tiers état’nın tümünün
de bu savaşa katılması- na uğraşmıştı. “Üçüncü sınıf” veya “üçüncü tabaka” anlamına gelen Tiers état, toplumda aristokratlar ve din adamları dışında kalan üçüncü
sınıfı adlandırmak yani halkı
ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Tiers
état içinde burjuvalar, işçiler, esnaf ve zanaatkârlar bir arada bulunuyor, hepsi birden Tiers état’yı meydana
getiriyorlardı.
Aydınlanma
felsefesinin akılcılığı, ilerleme düşüncesini savunması, insanın
mutluluğa yeryüzünde ka-
vuşabileceğini iddia etmesi sadece burjuvazi
için değil – asiller ve rahipler
sınıfı hariç – halkın tamamı için olumlu çağrışımlara sahipti. Böyle akılcı bir dünya görüşünün getirdiği
özgürlük fikri ticaretin gelişmesini, mutluluğa yeryüzünde kavuşma olanağı ise üretimin
artışını sağlıyordu. Sonuçta özel mülkiyetin
kutsal sa- yıldığı bir ortamda ileri sürülen bu fikirler, yeni üretim
araçlarını ele geçirmiş bulunan burjuvazinin
gelişi- mini sağlayacak ve siyasi
iktidarını meşrulaştırılmasına yarayacaktı. Kısaca söylemek gerekirse, aydınlanma felsefesi adı verilen XVIII. yüzyıl felsefesi bir burjuva felsefesidir.
Aydınlanma
felsefesinin dayandığı temel ilkeleri
şu başlıklar altında özetleyebiliriz:
A)
Bilim ve Doğa: Bu iki kavram aydınlanma felsefesi içinde önemli
bir yere sahiptir. Önceki
iki asır bo- yunca gerçekleştirilen büyük keşiflerden sonra aydınlanma felsefesinin geliştiği on sekizinci
yüzyıl bir uygu-
lama dönemi olmuştur. Bu dönemde entelektüel ilgi en fazla
doğa bilimleri üzerine
odaklanmış, sadece düşü- nürler değil devlet adamları
da doğa bilimleriyle ilgilenmişlerdir. Söz konusu dönemde
bilim dalları arasında sınırların olmadığı görüşü hâkim
olduğundan, düşünürler bilimin birçok dalıyla aynı anda uğraşmışlardır:
Voltaire bir filozof olarak tanınmasına rağmen matematikle de ilgilenmiş, Newton’u
basitleştirerek anlatmaya çalışmıştır; Diderot felsefenin yanı sıra anatomi, fizyoloji ve kimya alanlarında araştırmalar yapmıştır; Mon- tesquieu tıp ve fizyolojiyle, Rousseau ise botanikle ilgilenmiştir. Bu dönemin bir diğer özelliği
doğa bilimleri- nin ön plana
çıkmasıdır.
B) Mutluluk: Aydınlanma felsefesiyle mutluluğun sadece öbür dünyaya ait olduğu
görüşü terk edilmiş, insanların bu dünyada mutlu olmaları gerektiği savunulmaya başlanmıştır. Kastedilen sadece bireysel
mut- luluk değil aynı zamanda toplumsal
mutluluktur. Aydınlanmacı düşünürlere göre amaç, mümkün olduğu
kadar fazla insanın mutluluğunu sağlamaktır. Bu fikir, sonraki
asırda Saint-Simon tarafından geliştirilecek ve sosyalizmin
temelleri atılacaktır.
C) Erdem:
Aydınlanma düşüncesi
içinde erdem laik bir nitelik
kazanmıştır. Erdemli olmak diğer insan- lara, yani yurttaşlara faydalı olmak anlamına
gelmektedir. Aydınlanma düşüncesine göre genel olarak ahlak,
dinden arındırılmış bir alan olarak değerlendirilmekteydi.
berliğinde mümkün olabilir. Burada kastedilen akıl, değişmez yani evrensel
akıldır. Akıl kısaca mutluluk
için gerekli gerçekleri bilmek anlamına gelmekteydi. Dönemin önde gelen düşünürlerinden Diderot’nun öncülüğünde hazırlanan Ansiklopedi’ye
göre “yasa, genel olarak yeryüzünün tüm halklarını yöneten
insan aklıdır. Milletlerin siyasi
ve
medeni yasaları, bu insan aklının uygulandığı değişik özel durumlardan başka bir şey değildir”.
E) Faydacılık: Bu
kavram aydınlanma düşüncesinin önemli bir unsurudur. Faydacılık akımının kurucu- su kabul edilen İngiliz filozof
Jeremy Bentham (1748-1832)’a göre bireyin faydasına
veya çıkarlarına uygun olan
şeyler ancak onun rahatlığına katkıda bulunan ve haz almasını sağlayan şeylerdir. Bu anlayışa göre genel
ahlaki değerlerin kişinin çıkarları karşısında pek önemi bulunmamaktadır. Yine bu düşünceye göre iktisadi sorunlar, siyasetten üstün tutulmalıdır.
Aydınlanmacı
bir Düşünür: Voltaire
Aydınlanma felsefesinin
en önemli düşünürlerinden olan Voltaire (1694-1778) Fransız Devrimi öncesin- de
feodal sisteme ve özellikle de
Kilise’ye karşı çıkışıyla tanınır.
Ona göre Katolik inancı peşin yargılar,
boş inançlar ve bağnazlıkla eş anlama gelmekteydi. Ne var ki Voltaire genel anlamıyla dinin ahlaki ve toplumsal olarak yararlı
bir kurum olduğuna
inanıyordu. Din olmadığı takdirde bir köyü bile idare
etmenin mümkün olmayacağını
savunmuş ve “Tanrı olmasaydı, onu icat etmek gerekecekti” diye yazmıştır. Ayrıca “dine inan- malı fakat papazlara asla!” diyerek din ile Kilise’nin birbirinden ayrı
olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Voltaire feodal
düzen eleştirisini, hukuki eşitsizliklerin akli olmadığı tezi üzerine bina
etmiştir: Feodal sistemin doğal ve
değişmez bir hukuk sistemi olduğuna ancak soylular
ayaklarında mahmuzlarla, köylüler de sırtlarında semerle doğacak
olurlarsa inanacağını söylemiştir.
Kısaca söylemek gerekirse
Voltaire XVIII. yüzyılda
özgürlüklerin ve mülkiyetin savunucusu
olarak kar- şımıza çıkar. Ancak onun savunduğu özgürlükler ve haklar, sadece medeni özgürlükler ve haklardır.
Yani, siyasi özgürlüklerin talep edilmesi konusunda
son derece çekingendir. Bu anlamda
temsil sistemine ve par- lamentonun
üstünlüğüne inanmaz. Halkın siyaset
alanında söz sahibi olması düşüncesine sıcak bakmaz ve aydın despotizmini savunur. Voltaire’e göre aydınlanmış (yani
aydınlanma felsefesinin temel ilkelerini be- nimsemiş) bir hükümdar, milletin
isteklerini sezebilir ve gerekli
reformları başarıyla gerçekleştirebilir.
Toplumsal
konulardaki görüşleri ise burjuvazinin
talepleriyle paralellik arz eder.
Voltaire, burjuvazinin ilerleme anlayışını şöyle formüle
eder: Ticaret, zenginliği; zenginlik ise özgürlüğü doğurur. Zenginlik, ticare- tin gelişmesini; ticaretin
gelişmesi ise devletin büyümesini
sağlar.
Ayrıca burjuva mülkiyet anlayışına çok sıkı bir şekilde bağlıdır.
Bununla birlikte toplumsal
sınıflar ara- sında bir hiyerarşinin olması gerektiğini savunur:
Ona göre sadece
kentlerde yaşayan burjuvazi eğitilmelidir; herkesin düşünmeye ve
fikir beyan etmeye başlaması
toplumsal ve siyasal hayatı
çıkmaza sokacaktır.
Voltaire, döneminin
birçok diğer düşünürü
gibi soyut ve büyük sentezler içeren düşüncelerden
ziyade somut reformlar önermiştir: keyfi tutuklamalara son verilmesi, işkence ve ölüm cezasının
kaldırılması, cezaların
suçlarla orantılı olması, iç gümrüklerin kaldırılması, feodal haklara son verilmesi, vicdan ve düşünce özgürlüğü gibi... Bu anlamda Voltaire toplumsal ve siyasal
alanda somut önerilerde bulunmuş ve
bunların gerçekleşmesi için mücadele etmiştir.
Bir Aydınlatma
Girişimi: Ansiklopedi
1751-1772 yılları arasında Denis Diderot’nun öncülüğünde ve d’Alembert, Buffon, d’Holbach, Quesnay, yüzyıl Fransız burjuvazisinin
aynası kabul edilir.
Bu dev eser 17 cilt metin ve 11 cilt illüstrasyondan (resimle- me) oluşmaktaydı. XVIII. yüzyıldaki fikirlerin bir sentezi sayılan
Ansiklopedi’de yer alan 71818 madde, alanında uzman 160’tan fazla yazar tarafından hazırlanmıştı.
Denis Diderot
Ansiklopedi’yi
hazırlayanlar insanların eğitim ve bilgilenme yoluyla değişebileceklerine inanmaktaydılar. Bu değişim olumlu
bir yönce gerçekleşecek ve bilgilendikçe insanların mutluluğa ulaşmaları da mümkün ola- caktı. Ansiklopedistler bu değişimi
sağlamak için çalışmayı bir görev olarak
kabul ediyorlardı. Bu entelektüel
gruba göre evren, bir zincirin
halkaları gibi birbirine
bağlı tek bir mekanizmadan ibaretti. Mutluluğa ermek için bu mekanizmayı kavramak gerekirdi ve bu da ancak bilimsel bilgiyle mümkün olabilirdi. Kısacası
Ansiklopedi aydınlanma düşüncesinin en somut
tezahürlerinden biridir.
Fizyokrat
Ekol
“Doğa” ve “yönetim/iktidar” kavramlarının bileşiminden oluşan fizyokrasi 1750’lerde Fransa’da doğ- muş bir iktisadi ve siyasi
düşünce ekolüdür. Tabiatın gücüne ve tabii yasaların
önemine inanan fizyokratlar devletin de tabii kanunlarla
yönetilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bu anlamda fizyokratların düşünceleri, doğal hukuk öğretisinin bir devamı niteliğindendir.
En önemli temsilcisi François
Quesnay (1694-1774) olan fizyokrat
ekol ekonomik haklara büyük önem vermiştir.
Bu hakların başında mülkiyet hakkı gelmektedir.
Onlara göre toplum düzeni mülkiyet
hakkı üze- rine kurulmuştur. Doğa yasaları
gereği tüm insanlar çalışmalarının ürünü olan özel mülkiyete sahiptir. Fiz- yokratlara göre özel olmayan bir mülkiyet söz konusu olamaz, diğer bir ifadeyle özel olmayan bir
mülkiyet hakkından söz etmek mümkün
değildir. Gerçek mülkiyet toprak
mülkiyetidir. Zenginliğin tek yaratıcısı da topraktır. Bu nedenle devlet toprak sahipleri tarafından
yönetilmelidir. Buradan hareketle
fizyokratların ha- yalinin bir tarım kapitalizmi
gerçekleştirmek olduğu söylenebilir.
Fizyokratlar temelde
mutlak monarşiye taraftardırlar. Siyaset anlayışlarında aracı kurumlara (meclislere) ve siyasi eşitliğe yer yoktur.
Ancak yönetim mutlaka
tabiat yasalarına riayet etmelidir. Fizyokrasi, doğal hu- kuka verdiği önem ve iktisadi özgürlükleri savunması dolayısıyla Fransız Devrimi’ni etkilemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder