17 Ocak 2014 Cuma

Toplumsal Hareketlilik (Sosyal Mobilite)

Toplumsal Hareketlilik (Sosyal Mobilite)

Toplumsal tabakalaşma sürecini ele alırken, sıklıkla bir ‘hareketlilik’ kavramından söz edildiği hatırlana- caktır. Özellikle de tabakalaşma türlerinin/sistemlerinin değerlendirilmesinde ve ayrıştırılmasında kullanılan ölçütlerden bir tanesi –belki de başlıcası- tabakalar arasındaki geçişlere izin verilip verilmediğiydi, başka bir deyişle, açık ya da kapalı oluşlarıydı.

Hareketlilik, kişilerin fizik mekanda veya sosyal yapıdaki her tür hareketine veya göçüne işaret eder. Fi- ziksel ve sosyal hareketlilik arasında elbette bir farklılık vardır. Fiziksel hareketliliği genellikle göç olarak ad- landırırız ve bu anlamda coğrafî bir alanda bir başka coğrafî alana göç çağdaş dünyada hızla artan bir olgu durumundadır.

Toplumsal hareketlilik ise, bir kişi ya da grubun statüsünün değişimine işaret eder. Herhangi bir toplum- daki toplumsal tabakalaşma sistemi içinde –genellikle bireylerin, ama bazen grupların tamamının- farklı ko- numlar arasındaki hareketine işaret eden bir kavramdır. Başka bir deyişle, toplumsal hareketlilik bireylerin ve grupların statüler arasındaki giriş çıkışlarına verilen isimdir. Toplumsal hareketlilik, bireylerin statülerin- deki değişmenin yönü açısından aşağı ve yukarı ya da benzer statüler arasında söz konusu olabilir. Dolayı- sıyla da dikey (sınıfsal) ve yatay (meslekî, coğrafî) hareketlilik tipleri ortaya çıkmaktadır.

Dikey hareketlilik, yapay hareketlilikten daha önemsenen ve daha fazla tartışılan bir hareketlilik tipidir. Kişilerin bir statüden bir diğerine, bir sınıftan bir diğerine geçişini ifade eder. Dikey hareketliliği etkileyen etmenler ve koşullar, yatay hareketliliği etkileyenlerden çok daha fazla sayıda ve çok daha fazla karmaşıktır. Aşağı veya yukarı yönde gerçekleşebilir ve bu iki statü ya da sınıf arasındaki fark da birey açısından son de- rece önemlidir. Dikey hareketlilikte yukarıya doğru olan geçişlere ‘sınıf atlama’, aşağıya doğru olanlarına da
‘sınıf düşme’ diyebiliriz.

Yatay hareketlilik ise, aynı toplumsal düzeydeki farklı grup, durum veya birimlere, örneğin meslek ya da ailelere geçişi ifade etmektedir. Teorik olarak, aynı toplumsal sınıf içerisindeki kişiler kabaca aynı sta- tü ölçütlerini aynı derecelerde paylaştıkları için bir diğerine doğru ilerlerler. Yatay hareketlilik, kişiler için
önemlidir; çünkü ilişkide bulunduğu kişiler değişmektedir. Ancak toplumsal benliğin (sosyal kişiliğin) yeni kişilere veya ilişkilere uyarlanması –eğer gerçekten de aynı sınıftan iseler- çok da güç olmamaktadır. Aileleri birbirlerini tanımasalar da, aynı toplumsal sınıftan olan kişilerin evlilikleri bu duruma bir örnektir. Aynı ta- baka içerisindeki farklı alt-sınıflar arasında birtakım farklılıkların olabilmesi mümkün olduğu için, bu tür bir durumdaki evliliklerin, dikey hareketlilik olarak değerlendirilebilmesi de mümkündür elbette.

Toplumsal hareketlilik karmaşık bir süreçtir. Bu süreç, dikey ya da yatay yönlerdeki işleyişinin yanı sıra, dikkate alınması gereken başka bazı boyutlara daha sahiptir: Bu boyutlardan bir tanesi zamandır. Yani hare- ketlilik kuşaklar arasında ya da kuşak içinde incelenebilir. İkincisi, kişilerin ne kadar bir süre içerisinde statü değiştirebildiklerini gösteren hareketliliğin hızıdır. Hareketliliğin hangi kurum ya da toplumsal çevre içeri- sinde gerçekleştiğini gösteren hareketliliğin bağlamı üçüncü boyutu oluşturur. Dördüncü bir boyut; bireylerin tabakalaşma sistemindeki statülere geçişlerini yükleme, erişme, olgunlaşma, yasallaşma vb. gibi kavramlar aracılığıyla tasvirini sağlayan hareketliliği düzenleyici mekanizmalarla alakalıdır. Beşincisi, hareketliliğin birimleridir. Hareketlilik bireyler, gruplar, tabakalar ve hatta tüm toplumu kapsayıcı olabilir. Toplumun ta- mamını kuşatan bir hareketlilik, artık toplumsal değişme kavramıyla açıklanır boyutlara gelmiş demektir. Son boyut, hareketliliğe ilişkin öznel-nesnel değerlendirmelerdir. Bireyin statü değişimleri, bu sürece tabi olan kişi tarafından sınıf atlama veya sınıf düşme (sıra aşma veya sıra düşme) gibi değerlendirilebilir; ancak bu değerlendirmeler başkaları tarafından aynı şekilde değerlendirilmeyebilir.

Hareketliliğe ilişkin bu farklı boyutlar, hareketliliğin ölçümünü ve çeşitli toplumlar arasında mukayeseli hareketlilik incelemelerinin yapılmasını sağlar. Bazı araştırmalara göre kol işçiliğinden kafa işçiliğine geç- mek, mavi yakalı işlerden beyaz yakalı işlere geçmek, kırdan kente göç etmek, tarım işçiliğinden fabrika iş- çiliğine geçmek vs. yukarı doğru hareketliliğin örnekleri olarak sayılmakta ve dolayısıyla da, toplumlarının açıklıklarının bir göstergesi olarak görülmekte iken; başka bir grup araştırmacı ise, söz konusu hareketliliğin statü değişimi yaşayan bireyler tarafından nasıl anlaşıldığı, değerlendirildiği bilinmeden hareketliğin aşağı ya da yukarı olduğunu ifade etmenin anlamsız olacağını iddia etmektedirler.


Toplumsal hareketlilik, toplumsal bir süreç olarak zaman içinde oluşur ve toplumun çeşitli parçalarının birbirleriyle yakın ilişkiler içinde olduğu için genellikle çeşitli toplumsal koşulların ve faktörlerin birlikte iş- leyişinde etkilenirler.  Bunlardan bir tanesi, eşitlik ve eşitsizlik konusundaki genel inançlar, yaygın toplum- sal düşünüş kalıplarıdır.  Eşitliğin ya da eşitsizliğin yaratılışın bir gereği ve haklı bir şey olup olmadığı, adalet- sizlik anlamına gelip gelmediği gibi inanışlar, bireylerin statüler arasında giriş çıkışlarını kolaylaştırıcı ya da zorlaştırıcı bir faktördür. Bu düşünme biçimleri rekabeti teşvik edici, fırsat eşitliğini yaratıcı düzenlemelerin sebebi de olabilir, tamamen karşıt yönde, belli özelliklere sahip olanların (örneğin, farklı ırktan birilerinin, kadınların, sakatların vs. gibi) belli statülere alınmasını bütünüyle engelleyen, kotalar koyan sınırlayıcı dü- zenlemelerin getirilmesini de sağlayabilir.

İkinci bir etken, nüfustur. Üst sınıflardaki insan sayısının az ve doğurganlık oranlarının alt sınıflara kı- yasla daha düşük olduğundan hareket eden kimi araştırmacılar; bu durumun üst sınıfların varlıklarını sür- dürebilmek için alt sınıflardan insan devşirmek zorunda kaldıklarını ifade ederler. Bu durum aynı zamanda, hareketlilikle ilgili bir başka sonuca daha yol açabilir: Eğer üst sınıfların nüfus sayısı görece fazla ise, bu aşa- ğıdan yukarıya doğru bir hareketliliğin hızını yavaşlatacaktır; tersi bir durum ise bu hızı artıracaktır.

Nüfus hareketleriyle ilgili bir diğer faktör göçlerdir. Başka bir topluma, topluluğa, ülkeye göç etme siya- setinin yukarıya doğru dikey hareketlilik imkanlarını etkilediği düşünülmektedir. Genel kabul, çok sayıda olan ve genellikle de yabancı bir ülkeden ya da kırsal alanlardan kentlere gelen göçmen işçilerin büyük ölçü- de içine dahil oldukları yeni toplumsal yapının en alt basamaklarında yer alacağıdır. Bu durumun ise, yerli işçilerin daha üst statülere doğru hareketliliğini artırıcı bir etkide bulunacaktır.

Bireyin rekabet sürecine kendini hazırlayabilmesini sağlayan fırsatların elde edilebilirliği yukarıya doğru hareketlilik için bir faktör olarak değerlendirilmektedir. Bu çerçevede eğitim, yukarıya doğru hareketlilik
için kestirme bir yol olarak görülmektedir.

Servet ve gelir, dolaysız yoldan yukarıya doğru toplumsal hareketliliği etkileyen bir faktördür. Bu tür- den ekonomik faktörler; gerek soyluluk unvanlarının parayla satın alınması gibi doğrudan ve gerekse de daha üst statülere erişime imkan sağlayan eğitim olanaklarını ve çevre koşullarını sağlayarak dolaylı yollar- dan yukarıya doğru toplumsal hareketliliği sağlarlar.

Teknolojik değişimler de, gerek servet hareketlerini hızlandırarak para temelli faktörlerin etkisini pekiş- tirir ve gerekse de işbölümünde yarattığı değişmelerle toplumsal hareketliliği artırabilir. Örneğin, 20. Yüzyıl başındaki kapitalist toplumlarda hastabakımı, çocuk bakımı, çamaşır ütü, dikiş, konservecilik gibi evde ya- pılan işlerin hizmet ve endüstri sektörüne geçişi, büyük şirketlerin çoğalmasıyla birlikte muhasebe defteri tutma, daktilo ve sekreterlik alanında işgücü talebinin artışı çok sayıda kadının ücretli işgücüne geçişini sağlamıştır. Fakat bütün bu örneklerin olumlu ya da olumsuz anlamlarda farklı değerlendirmeler konu ol- duğunu belirtmek gerekir. Bu gelişmeler, kadınların ekonomik statüsünün yükselmesi olarak görülmüş ve olumlanmıştır. Fakat teknolojik değişimlerle birlikte ortaya çıkan yeni ve daha üst düzeydeki nitelikli işlere geçen erkeklerden boşalan vasıfsız işlere alınmaları nedeniyle kadınların aslında büyük bir hareketlilik yaşa- madıkları ifade edilmiştir. Bir başka görüşe göre de; hızlı makineleşme ve otomasyon, makineleşmiş işgücü- nün verimini artırarak kitleleri ekonomik etkinlikten yoksun kılmış, bunun sonucunda da, söz konusu kitle- leri büro, satış ve hizmet alanlarının düşük ücretli işlerini görmeye elverişli bir artık-nüfus haline getirmiştir. Kadınlar da bu yeni kitle mesleklerinin ideal işgücü kaynağıdır. Bütün bu değerlendirmeler, teknolojik deği- şimlerin yukarıya doğru hareketliliğin tek bir nedeni olarak alınamayacağını göstermektedir belki de.

Aile de, yapısal özelliklerine bağlı olarak toplumsal hareketliliği kolaylaştırabilir de, engelleyebilir de. Örneğin, servet genellikle aileden kaynaklanan bir hareketlilik faktörüdür. Bu bağlamda 1980lerde İngiliz milyonerlerinin geçmişleri üzerine bir araştırma yapmış olan William D. Rubinstein’in Wealth and Inequality in Bratian ([Britanyada Zenginlik ve Eşitsizlik], Londra: Faber and Faber, 1986) isimli çalışmasında elde ettiği sonuçları aktarmak belki faydalı olacaktır. “Rubinstein çalışmasını, 1984 ve 1985’te ölen ve arkalarında en az bir milyon pound bırakan insanlara dayandırmıştır. (Yaşayan milyonerler hakkında güvenilir bilgilere ulaş- mak neredeyse imkansızdır.) Rubinstein, babaları varlıklı işadamları ya da toprak sahileri olanların bugün de, milyoner saflarının % 42’sini oluşturduğunu bulmuştur. Ailelerinden maddi bir destek alan (üst düzey- lerdeki profesyoneller olarak çalışan anne babaları olan) kişiler bir % 29 daha tutmaktadır. Milyonerlerin %43’ü, adam başına 100.000 pound kalıt edinmiş, bir % 32de 10.000 ile 100.000 pound arasındaki bir miktarı kalıt edinmiştir. İngilterede zengin olmanın en emin yolu hala, zengin olarak doğmuş olmaktır.”1 Öte yan- dan aile, toplumsallaşmadaki rolü nedeniyle bireyin beklentilerini, yeteneklerini, toplumsal hareketlilik ko- nusundaki tutumlarını belirlemekte büyük önem taşır.



Sonuç

Toplumsal hareketlilik incelemeleri, K. Marx ve John S. Mill’in 19. yüzyıl ortalarındaki yazılarına ve
‘elitlerin dolaşımı’ kuramıyla tanınan V. Pareto ve P. A. Sorokin’in 20. yüzyıl başlarındaki çalışmalarına
kadar uzanan uzun bir sosyolojik geçmişe sahiptir. Toplumsal hareketlilik üzerine günümüzdeki zengin
sosyolojik literatür eğitim, toplumsal cinsiyet, kültür, iktidar vb. gibi daha geniş bir tartışma ile iç içe girmiş
durumdadır.

Toplumsal hareketlilikle ilgili modern literatür, 1945’ten beri bu konudaki tartışma iki farklı araştırma programı arasındaki çekişmeyle gelişmektedir: Bir tarafta toplumsal hareketliliği, içinde bireylerin gelir, eği- tim başarısı ya da sosyo-ekonomik prestije göre sıralanabildiği toplumsal hiyerarşi bağlamında ele alan araş- tırmacılar; diğer tarafta, emek piyasaları ve üretim birimleri içinde hüküm süren ilişkilerle tanımlanmış top- lumsal mevkileri kapsayan, bunları sınıf yapısı bağlamı içine oturtan araştırmalar bulunmaktadır. 1950ler

ve 1960larda hiyerarşik perspektif egemendi ve bu perspektif zirvesine ABDde ortaya çıkan statü kazanma geleneğiyle ulaşmıştı. Ancak 1970ler ve 1980ler süresince sınıfsal çözümleme yaklaşımını benimseyen Avrupalı sosyal bilimciler bu geleneği daha fazla eleştirmeye başladılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder