17 Ocak 2014 Cuma

Toplumsal Rol

Toplumsal Rol

Bir sinema filmini, tiyatro oyununu ya da televizyon dizisini düşünelim. Aktörler, filmlerde kurgusal ya da tarihsel bir karakterin kişilik ve davranışlarını üstlenirler. Başka bir deyişle,  geçici bir süre için, bir film/ oyun süresince canlandırdığı kişiymişcesine oyundaki rolünü sergiler. Toplumsal rol kavramı da, aslında, bu role benzer. Tek bir farkla: Toplumsal rolde birey kendini oynamaktadır. Toplumsal rol, bu anlamda, ge- çici ya da kurgusal bir şey değildir. Toplumsallaşma sürecinde bireyler tarafından öğrenilir ve içselleştirilir. Bireyin dahil olmuş olduğu gruplar içerisinde oynanmaktadır.
remember your role

Rol kavramı, belirli bir statü ya da toplumsal konumlara atfedilen toplumsal beklentileri ortaya koyar. Onun üzerinden, bu tür beklentilerin gerçekleşip gerçekleşmeme süreci analiz edilir. Toplumsal rol kavramı ve teorisi, özellikle yirminci yüzyılın ortalarında yaygınlık kazanmıştı; ancak gelen yoğun eleştirilerle birlik- te bu etkisini yitirmeye ve daha az kullanılmaya başlanmışsa da, hala sosyolojik analizde temel bir kavram olarak kullanılmaya devam etmektedir.

Gordon Marshalla göre rol kuramı içerisinde birbirinden oldukça farklı iki yaklaşım bulunmaktadır: “Bu yaklaşımlardan birincisi, Ralph Linton’un sosyal antropolojisinin gelişiminde rol oynamış ve top-
lumsal sistem içinde yer alan rollerin yapısal bir değerlendirmesini sunmuştur. Burada roller, kurum-
sallaşmış normatif hak ve yükümlülükler kümesi haline gelmiştir: Talcott Parsons’ın ünlü hasta rolü
değerlendirmesi buna güzel bir örnek niteliğindedir. İkinci yaklaşım ise, genel anlamda daha toplum-
sal-psikolojik niteliklidir ve rol yapma, rol üstlenme ve rol oynama gibi aktif süreçlere odaklanır: Bu yak-
laşım, sembolik etkileşimcilik ve dramaturji geleneklerinin bir parçasıdır. Dramaturji, toplumsal yaşamı
drama ve tiyatro metaforlarıyla analiz etmektedir.”1

Role ilişkin yapısal bakış, tıpkı bir öğretmenin rolü gibi, toplumun içine bir statü yerleştirir ve daha son- ra bu statünün ideal tipine eşlik eden bir dizi standart hak ve ödevler yığınını tanımlamaya çalışır. Rolü, bu yaklaşıma göre, toplumsal temeli olan bu beklentiler oluşturmaktadır. Her rol, hepsinin de kendi beklenti kümeleri olan birtakım farklı ortaklıkları beraberinde getirir: Örneğin bir öğretmen; her birinin oldukça farklı beklentileri olan öğrenciler, meslektaşları, idarecileri, ebeveynler gibi rol ortakları olabilir. Bütün bun- lar ‘rol kümesi’ni oluşturmaktadır.

A quick illustration for a blog post - the role of understanding analytics in community management.

Talcott Parsons’ın toplum kuramı temelinde yorumlanan bu rol anlayışın karşısında, daha ziyade, rolle- rin işleyişindeki dinamik boyutlar üzerine yoğunlaşan sosyal psikolojik yaklaşım bulunmaktadır. Bu yakla- şım; bireylerin oynadıkları rollerin toplumsal yapı içerisindeki yerini açıklamaktan ziyade, bu rollerin yerine getirilmesi sürecindeki etkileşimler üzerine yoğunlaşır. Sosyal psikolojik yaklaşım; bireylerin diğerlerinin rollerini üstlenmesi, kendi rollerini inşa etmeleri, kendilerine ait rollere karşı diğerlerinin tepkilerini tahmin etmesi vb. gibi hususlara odaklanır.

Toplumsal rol, daha ziyade durağan bir olgu görünümü veren statülerin dinamik yönünü oluşturmak- tadır. Toplumsal rolün farklı tanımlarıyla karşılaşılmaktadır: “Çeşitli çalışmalarda rol kavramının ‘belli bir toplumsal statüye ilişkin olarak beklenen davranışlar’, ‘belli bir toplumsal statüde kişiden beklenen işlemle- le onun gerçek edimlerinin toplamı’, ‘belli bir toplumsal statüye ilşikin gerçek davranış kalıpları ya da bek- lenen davranış kalıpları’ olarak tanımlandığı görülmektedir.”2

Bütün bu ve benzer tanımlar, rolün –öğrencilik, askerlik, memurluk, annelik, babalık, komşuluk vb. gibi- belli bir toplumsal statüye ilişkin davranış kalıplarına karşılık geldiğini işaret etmektedir. Örneğin cinsel rol, kişinin kadın ya da erkek olması dolayısıyla kendisinden beklenen ve/veya kendisinin gerçekleştirdiği dav- ranışlardır. Belli bir statüyle alakalı haklar, görevler ve o statüyü işgal eden bireyin yapması gereken davra- nışlara rol beklentileri (ideal rol) adı verilmektedir. Belli bir statüdeki bireyin, o statüyle ilişkili davranışları ise rol edimini (gerçek rol) oluşturmaktadır.

Herhangi bir statüdeki bireyin davranışlarıyla bu statünün bir gereği olarak kendisinden beklenen dav-
ranışlar arasında belli bir uyum bulunmaktadır. Ancak bu uyumun her zaman  tam olarak gerçekleşmeyebilir ya da süreklilik arz etmeyebilir. Bu durum, bütünüyle bireyin kişilik özellikleri, çevre koşulları gibi faktörlerin etkisiyle oluşabilir. Herhangi bir statüyü işgal eden kişi, o statüden beklenen rollere kendi kişi- liğinden bazı özellikler katar ve dolayısıyla, aynı statüde bulunan diğer  bireylerden gerçek rol davranışları açısından farklılaşır.

Rol beklentileri herhangi bir statüyü işgal eden kişiden bağımsız soyutlamalardır, o statüyü işgal eden kişinin değişmesi ve yerine bir başkasının gelmesi statüyü değiştirmediği gibi, rol beklentilerini de değiştir- mez.

Kalkınma, batılılaşma, kentleşme, sanayileşme, nüfus artışı, iç veya dış göçler gibi tüm toplumu etkileme özelliğine sahip büyük çaplı toplumsal dönüşümlerin, rol beklentileri ile rol edimleri arasında bir farklılaş- ma doğuracağı açıktır. Örneğin, sanayileşme, kentleşme, göç vs. nedenlerle kadın nüfusun çalışma hayatına daha aktif bir biçimde katılmasının kadınların cinsel rol edimleri ile geleneksel cinsel rol beklentileri ara- sında bir farklılaşma yaratacaktır. Benzer şekilde anne ve babanın iş hayatına girmelerinin aileye, ebeveyn- lere ve daha genelde aile içi rol dağılımına ilişkin geleneksel rol beklentilerinden farklılaşmalara sebebiyet verecektir.

Toplumsal roller, basit gibi görünmekle birlikte, oldukça karmaşıktırlar. Rollerin yerine getirilmesi, ancak ‘rol kümesi’ni oluşturan diğer bireylerle, diğer ortaklarla birlikte mümkün olur. Toplum tarafın- dan açıkça belirtilmekle birlikte, bireyler, toplumsal rolleri toplumsal hayat içerisinde zamanla öğrenirler.
Örneğin öğretmenden beklenen belli roller açıkça belirtilmiş olmasına karşın, açıkça belirtilmemiş olan fakat öğretmenin yapıp ettiği belli davranışlar nedeniyle açığa çıkan, başka bir deyişle, örtük/gizli bazı roller
de söz konusu olabilir: Açıkça belirtilen belli bilgi ve becerilerin belirlenmiş belli yöntemler aracılığıyla öğrencilere öğretmelerinin yanı sıra, açıkça belirtilmeyen ancak okul kurumu içinde ya da dışında davranışlarına, giyim kuşamına vs. hassasiyet göstermesi ve dolayısıyla bu yönleriyle de öğretme ve eğitme görevini sürdürmesinin beklenmesi gibi. Bu, aynı zamanda, belli statüleri işgal eden kişilerin rollerinin yalnızca yaptıkları iş ya da icra ettikleri işi gerçekleştirdikleri mekanın dışında da sürdüğü gerçeğine bizi götürmektedir.

Herhangi bir kişinin toplumsal statüsü sadece başka kişilerin toplumsal statüleri ile ilişkili olduğunda ya da onunla karşılaştırıldıklarında sosyolojik olarak anlamlı olabilirler. Aynı değerlendirmeyi toplumsal roller için de yapabiliriz. Toplumsal roller, tek başlarına var olmazlar, ancak başka roller aracılığıyla tanımla- nabilirler. “Bireyin oynadığı çeşitli sosyal roller, kişiliği içindeki diğer rollerle ilgilidir. Bu roller tek tek veya bütün olarak diğer kişilerin rollerine de bağlıdır. Bu ise rollerin tamamlayıcı olduğunu gösterir.”3 Statülerin başka statülere göreli olarak değerlendirilmesi, anlamlandırılması gibi... Çocuksuz anne-babadan, öğren- cisiz öğretmenden, işçisiz işverenden, memursuz amirden vb. söz edilemeyeceği gibi. Bu anlamıyla roller, belli hak ve görev dizilerinden oluşur ve  bireyler arasındaki belli karşılıklı ilişkileri temsil eder. Bir statüyü işgal eden kişinin rolü, daima, başka bir kişinin rolü ile, başka bir deyişle, bir kişinin hak ve sorumlulukları daima başka bir kişinin hak ve sorumlulukları ile düzenlenir ve sınırlanır. Bu anlamda, “(...) sosyal rollerin sosyal ilişkilerin birer düzenleyici mekanizması olduğunu görürüz. Kişiler sosyal rolleri sayesinde ve içinde, birbirleriyle eylemlerde bulunurlar. Anne-kız deneyimi sürekli bir kişisel ilişkidir, fakat bu ilişki annelik ve kız evlatlık rolleriyle taşınır. Hem anne hem kızı bir diğerince bilinen, beklenen ve yanıtlanan örüntüleşmiş tarzlarda birbirlerine karşı eylemde bulunurlar.”4 Hükümetler ile halk, milletvekilleri ile seçmenler, okul müdürü ile öğretmenler, öğretmenler ile öğrenciler vb. hep karşılıklı olarak belli hak ve sorumluluklara sa- hiptirler. Belli görevleri yaparlar. Karşılıklı olarak belli rolleri yerine getirirler. Bu yönüyle roller, yalnızca davranışları ve ilişkileri düzenlemezler; aynı zamanda belli bir durumdaki bireylere başkalarının davra- nışlarını tahmin etme ve bu tahmine bağlı olarak da kendi davranışlarını belirleme, karşısındaki muhtemel davranışlara göre kendi davranışlarını ayarlayabilme imkanı sağlar. ‘Rol’ olarak tanımladığımız belli statü- leri işgal eden bireylerin sorumlulukları, neyi nasıl yapacaklarının belirlenmesi yalnızca –saygı, itaat, neza- ket vb. gibi genel davranış kalıplarını belirleyen- değerlerle tanımlanmaz; aynı zamanda ilgili kurumlar ta- rafından belirlenen kurumsal düzenlemelerle de belirlenmiştir: Öğretmenin, hakimin, polisin... mesleğini ya da görevini icra ederken nasıl davranacağı belli kurallarla, hem de yazılı olarak düzenlenmiştir. En genelde kamu görevi görecek bireylerin, göreve başlarken görevlerinin gereği olan rolleri nasıl yerine getireceklerine ilişkin bir ant içtikleri de hatırlanmalıdır.

Toplumsal statü konusunu ele aldığımız bir önceki derste “Toplumsal sistem içinde herkesin birden faz- la statüye sahip olduğu açıktır. Çünkü herkes birden fazla gruba üyedir ve her bir grup içerisindeki yeri ve konumu ayrı bir değerlendirmeye konu edilir. Aynı anda birilerinin ebeveyni, birilerinin çocuğu, birilerinin kardeşi, birilerinin arkadaşı, bazı ikincil grupların üyesi, bir öğrenci ve aynı zamanda da belli bir meslek mensubu olabiliriz.” demiştik. Buna benzer şekilde, her bir birey işgal ettiği pek çok statüye bağlı olarak ye- rine getirmesi gereken pek çok rolü, sorumluluğu olan bir kişidir. “Toplum karmaşıklaştıkça etkileşme du- rumları artmakta ve birbirinden farklı etkileşme durumlarında farklılık gösteren statüler işgal eden birey de buna paralel olarak çok sayıda rol oynamak zorunda kalmaktadır.”5 Birey bu pek çok sayıdaki rolün gereği davranışları icra ederken, kimi zaman bu rollerin birbiriyle çatışmasından kaynaklanan bir gerilim ve baskı içerisinde olabilmektedir. Belli roller, bazı durumlarda bizim rol kümesi içerisinde yer alan diğer ortakları- mıza karşı ‘tarafsız’ kalmamızı gerektirebilir, ancak aynı örnekte ‘rol kümesi’ içerisinde değerlendirebilece- ğimiz ortağımıza ya da ortaklarımıza karşı ‘daha yakın’ davranmak gibi bir eğilim içerisinde de olabiliriz. Rollerin icrası esnasında yaşanan ‘toplumsal uzaklık’ ile ‘toplumsal yakınlık’ arasındaki bu gerilim, sosyolo- jik terminolojiyle ifade edecek olursak, rol çatışması olarak adlandırılır. Öğretmen olan bir anne ya da baba- nın, kendi öğrencileri arasında olan kendi çocuğu ile olan ilişkisi, hakim ya da savcı olan bir bireyin ‘birincil grup’ niteliğinde bir ilişki içerisinde bulunduğu herhangi bir yakınının davasına bakması vb. gibi durumlar bu rol çatışmasına verilebilecek örneklerdir.

Kurumlar, işlerinin sistemli, verimli ve disiplinli bir şekilde yürütülebilmesi için özellikle ‘ikincil grup’ niteliğinde değerlendirebileceğimiz bir dizi kural koyarak bir ‘toplumsal uzaklık’ duygusu yaratabilirler. Bunu bazı rollerin, bu türden sorunları çözmeye dönük biçimde açıkça belirlenmesi olarak da adlandırabili- riz. Örneğin, emir verme konumunda bulunan kişilerle astları arasındaki yakınlaşmayı engellemeye dönük kimi düzenlemelerin yapılması gibi. Ordu içerisinde subaylar ile erler arasında yaratılan ‘toplumsal uzaklık’ duygusu gibi. Ancak kimi durumlarda, başarılı bir önderlik ve yöneticilik ast-üst ilişkisindeki toplumsal uzaklık duygusunun azaltılması ve karşılıklı ilişkilerin, kişisel bağların daha da artırılmasıyla da sağlanabil- mektedir.

“Rol çatışmalarının bir başka biçimi de kişinin üyesi olduğu bir gruptaki rolün bir başka gruptaki rolü ile bağdaştırılması olanağının bulunmadığı hallerde ve ölçüde ortaya çıkar. Kişinin adam öldürme konusundaki etik değerleri asker olarak savaşa katılması halinde söz konusu olan görevleri ile çatışabilir. Aile ya da meslek hayatındaki roller bazan bunlardan birinin ya da ötekinin gerektirdiği ideal davranışlardan sapmayneden olacak çatışmalara girebilir.”6 Buna benzer örnekleri ve değerlendirmeleri çoğaltmak mümkün. Yaşa-
nan toplumsal değişme ile birlikte, her birimizin üstlendiği roller de değişiklik gösterebiliyor. Bazı toplum-
lar, bu türden çatışmaları statüler, dolayısıyla statülerin gerektirdiği roller arasında bazı ayrımlar yapmak ve
bu roller arasında bazılarını diğerlerine tercih etmek suretiyle aşmak yoluna gitmişlerdir. Fakat bu durumun
sorunları bütünüyle çözdüğünü düşünmemiz gerekmiyor. Örneğin, mevcut değer ve kuralların kadının te-
mel rolünü ‘eş ve anne’ olarak belirlemesi, kadının da doğal olarak bu rolü benimseyeceği anlamına gelmez.
Dolayısıyla da, toplumun kadından bu yöndeki beklentileri ile iş hayatına katılan kadının kendisiyle ilgili
tercihleri ve beklentileri arasında bir gerilimin doğması mümkündür.

Farklı statülere ilişkin roller arasındaki ilişkinin her zaman bir çatışmaya neden olması da bir zorunluluk değildir. Kimi zaman farklı statüler ve roller arasında birbirini destekleyici, güçlendirici, pekiştirici durum- lar da söz konusu olabilir. Bir avukatın, -savunma, aracılık, iş takibi, topluluk önünde konuşma, münazara yeteneği vb. gibi- mesleğinin gerektirdiği roller sayesinde kolaylıkla siyasal hayata atılabildiği, siyasal haya- tın gerektirdiği rollere uyum sağlayabildiği görülebilmektedir.

Toplumdaki herkesin bir kilit/anahtar statüsü olduğundan bir önceki derste söz etmiştik. Kişinin anahtar statüsü gibi anahtar rolü; bireyin zaman, ilgi ve enerjisinin çoğunu emen ve aynı zamanda kendisini en fazla özdeşleştirdiği rolü olacaktır. Toplumsal yapı içerisinde hiyerarşinin en üst seviyesindeki kurum ekonomi
ise anahtar rolün ekonomik, başka bir kurum ise o kurumla ilgili icra edilen bir rolün olması düşünülebilir.

Birey, toplumsal hayat içerisinde bulunduğu grup ve birlikler içerisinde pek çok çeşitli rol ve alt-rolleroynar. Bütün bunlara rağmen, o toplumsal bir aktör olarak yine de tek bir kişidir. “Sosyal kişilik, birey ola- rak tek tek pek çok işlevi yerine getiren, eylem içindeki bir yapıdır. Bu bakış açısından kişi, oynadığı tüm rol- lerin bileşimi olan, bir toplam genelleşmiş role sahiptir. (...) Genel rol, anahtar veya temel rolden farklıdır. Kişinin yaşamdaki duruşu nasıl tüm sosyal statülerinin toplamı ise, genel rolü de tüm rollerinin toplamıdır. Genel rol, kişinin toplumdaki tüm işlevlerini yansıtan bir kavramdır. Genel rol kavramı kişinin topluma kat- kıları ile toplumun kişiden beklemeye alıştıklarının bir bileşimidir.”

1 yorum: