17 Ocak 2014 Cuma

Toplumsal Grup

Toplum içerisinde bireyler, çeşitli gruplara üye olarak, çeşitli grupların bir parçası olarak yaşamları nı sürdürürler. İster gelişmiş, ister gelişmemiş olsun hemen her toplumda, insanlar bir aile, bir arkadaşlık grubu, bir meslek grubu, bir dernek ya da bir siyasi parti grubu içerisinde yer alırlar.

Ladybird Books. Joining a play group. #illustration #books #children

Hepimiz, daha en başta, dünyaya geldiğimiz anda bir aile içerisine doğarız. (Elbette -çok çok az olmak- la birlikte- istisnalar vardır ve bu istisnalıkları nedeniyle, farklı yönleriyle sosyoloji ya da başka disiplinler tarafından inceleme konusu edilen durumlar söz konusudur.) Bu grup içerisinde grubun –grup ile toplum arasında herhangi bir çelişki ya da çatışma yok ise- ve toplumun kültür öğelerini ediniyoruz. Zaman içeri- sinde okula başlıyor, çok farklı çevrelerden akranlarımızla tanışıyor, günümüzün önemli bir kısmını onlarla geçirmeye başlarız. Okulda toplumun farklı yönlerini tanıyoruz. Okul, gündelik hayatımızı sürdürmemize yardımcı olacak ve toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak belli bilgi ve becerileri kazandırır; aynı zamanda bizi terbiye eder. Ayrıca, bürokrasiyi ilk kez okulda tecrübe ederiz.  İlerleyen zamanda, iş hayatına atılıyor ve çeşitli kurumlarda mesleğimizle ilgili yeni ilişkilere giriyor, yeni görevler ve sorumluluklar üstleniyoruz. Bu safhada da yine hayatımız, çeşitli gruplar içerisinde geçer; işin ve grubun özelliklerine göre biz de yeni özel- likler kazanır, benlik algımız farklılaşır, yeni özellikler kazanırız.

Daha da önemlisi, her gün bir çok farklı grup içerisine girip çıkıyoruz. Dolayısıyla aynı anda pek çok farklı grubun birer üyesi, her bir grupta ayrı statülere ve rollere sahip bir insan olarak hayatımızı sürdürü- yoruz.

Toplumsallaşma süreçler ve dahası, kendi benliğimiz toplumsal gruplar aracılığıyla ortaya çıkar. Bizim ‘bir yere ya da bir şeylere ait olma’ ihtiyacımız da, yine toplumsal gruplar aracılığıyla karşılanır. Yukarıda
da ifade edildiği gibi, doğumdan ölüme kadar farklı dönemlerde veya aynı dönemlerde birçok farklı grup içerisinde bulunuruz. Bizden farklı olan gruplarla karşılaşırız. Bu anlamda toplum; kimi zaman hiyerarşik
şekilde sıralanmış, kimi zaman yan yana olan ve uyumlu çalışan, kimi zaman birbiriyle çatışan pek çok farklı grubu içerisinde barındıran bir yapıdır.

Bu derste, gündelik hayatta etkileşim içerisine girdiğimiz insan kümeleri olan toplumsal gruplar incelene- cektir. Öncelikle toplumsal grubun tanımı yapılmaya çalışılacak, toplumsal grupların özellikleri anlaşılmaya ve anlatılmaya özen gösterilecek, ardından bu özelliklerine bağlı olarak toplumda karşımıza çıkan toplum- sal gruplar –gerek nitelik, gerek muhteva ve gerekse de boyutları dikkate alınarak- tasnif edilmeye çalışıla- caktır. Ayrıca, toplumsal grup özelliği göstermemekle birlikte, gündelik hayatta sık sık içinde bulunduğu- muz diğer insanlarla bir arada olduğumuz ‘insan birliktelikleri’ değerlendirilmeye çalışılacaktır.


Toplumsal Grup

Veysel Bozkurt, “Sürekli etkileşim içinde olduğunuz grupların ve örgütlerin bir anda yok olduğunu hayal edin. Örneğin aileniz, arkadaş çevreniz, futbol kulübünüz, sağlık, eğitim, güvenlik ve beslenme gibi alanlarda size her türlü hizmeti sağlayan kamusal ve özel örgütler bir anda hayatınızdan çekiliyor. Altı mil- yardan fazla insanın yaşadığı şu yerkürede tek başınasınız. Ait olduğunuz hiç bir grup yok. İçinde yaşadı- ğınız toplum kendi aralarında hiçbir işbirliği olmayan tek tek bireylerden oluşuyor. Acaba grupların ve ör- gütlerin olmadığı bir dünyada nasıl bir hayatınız olurdu?”1 diye soruyor. Gerçekten de önemli ve üzerinde düşünülmesi gereken bir soru. Öyle bir dünyada nasıl bir hayatımız olurdu?

Doğduğumuz andan itibaren, hayatta kalabilmek için başkalarına ihtiyaç duyarız. Kendimizi tanıyabil- mek için dahi başkasına ihtiyaç duyarız. Bu da başkalarıyla, diğerleriyle etkileşimi gerekli kılar. Zygmunt Baumandan alıntılanan aşağıdaki paragraf, gündelik hayatta karşılaştığımız, iletişime ve etkileşime girdi- ğimiz –sosyolojide toplumsal grup, toplumsal yığın ya da kategoriler olarak adlandırılan, bizim de bu ders boyunca kısaca tanımlamaya çalışacağımız- insan topluluklarını özetler niteliktedir:

“Düşünüyorum da, insan soyunun (geçmiş, şimdiki ya da gelecekteki) üyelerinin bana farklı kapasiteleri varmış gibi geliyor. Bazılarına çok sık rastlıyorum ve bu yüzden de hemen tanıyorum onları; onlardan
ne bekleyebileceğimi ve neleri bekleyemeyeceğimi, beklediğim ve istediğim şeyleri aldığımdan nasıl emin olacağımı, eylemlerime benim onlardan istediğim biçimde tepki gösterdiklerinden nasıl emin ola- cağımı bildiğime inanıyorum. Bu insanlarla etkileşime girerim, iletişim kurarım; birbirimizle konuşuruz, bilgilerimizi paylaşırız ve bir uzlaşmaya varma umuduyla ilgi alanımıza giren şeyleri tartışırız. Diğerle- riyle ancak zaman zaman karşılaşırız; karşılaşmalarımız ya ben ya da öteki kişiler özel, gayet özgün hiz- metleri almak ya da mübadele etmek istediği zamanlarda, tamamen özel koşullarda gerçekleşir; öğret- menimle dersler ve seminerler dışında pek karşılaşmam bir bakkal çırağıyla ancak bir şeyler satın alırken karşılaşırım, şansıma dişçimi çok nadir olarak, ancak dişimin yapılması gerektiğinde görürüm. Bu gibi insanlarla ilişkilerime işlevsel ilişkiler denebilir. Bu insanlar hayatımda bir işlevi yerine getirirler; ilişki- miz bana (ve varsayıyorum ki onlara da) ait çıkarlar ve eylemlerle ilgili özellikler taşır. Çoğu durumda öteki kişinin, o kişinin yerine getirmesini beklediğim işlevle ilişkili olmayan özellikleriyle ilgilenmem. Dolayısıyla bakkal çırağının aile hayatını, dişçinin hobilerini, siyasal bilgiler hocamın sanatsal zevklerini araştırmam. Buna karşılık, onlardan da benzer bir yaklaşım beklerim. Onlarla ilişkimde, özel alanım olarak gördüğüm alanı soruşturmalarını haksız müdahale olarak değerlendiririm. Böyle bir müdahale geldiğinde, buna direnirim; bunu nihayetinde belli bir hizmetin mübadelesinden öte olmayan ilişkimizin yazılı olmayan koşullarını kötüye kullanma ya da çiğneme durumu olarak alırım. Nihayet, diğerleriyle neredeyse hiç karşılaşmam. Onların hakkında bilgilerim vardır; onlar vardırlar, bilirim ancak göründüğü kadarıyla benim günlük işlerimle doğrudan ilgili olmadıklarından, onlarla doğrudan iletişime girme ihtimalini ciddi olarak düşünmem. Aslında onlara ancak gelip geçici bir düşünce kadar ilgi duyarım.

Sosyolojide fenomenolojik okul adı verilen okulun kurucusu Alman asıllı Amerikalı sosyolog Alfred Schutza göre, her bireysel bakış açısından insan soyunun bütün öteki üyelerinin yerleri, hayali bir çizgi üzerinde belirtilebilir ve bu çizgide sosyal ilişki hacim ve yoğunluk olarak azaldıkça artacak sosyal me- safe ile ölçülen bir süreklilik tespit edilebilir. Böyle bir çizgi üzerinde kenimi (egomu) başlangıç noktası alarak bana en yakın noktaların dostlarım olduğunu söyleyebilirim; onlar gerçek anlamda doğrudan, yüz yüze ilişkiye girdiğim insanlardır. Dostlarım, çağdaşlarımın, benimle aynı zaman diliminde yaşayan ve en azından potansiyel olarak yüz yüze ilişkilere girebildiğim insanların oluşturduğu geniş bi alanda an- cak küçük bir bölgeyi işgal ederler. Bu gibi çağdaşlarıma ilişkin pratik deneyimim, elbette kişisel olarak edinilen bilgiden, insanları bir kategorinin örneklerinden aşka bir şey olmayan (yaşlılar, siyahlar, Yahu- diler, Güney Amerikalılar, zenginler, futbol fanatikleri, askerler, bürokratlar vb.) tiplere ayırma yetimle sınırlı bir bilgiye kadar çeşitlilik gösterir. Bir insanın, süreklilik çizgisi üzerindeki verili noktası benden
ne kadar uzaksa, benim o insana tepkim (karşılaşmasak da zihinsel yaklaşımım ya da, eğer olursa, kişisel ilişkim) kadar onun hakkındaki düşüncelerim de o kadar genel ve tipik olacaktır. (...) Listede yer alan
kategorilerin hiçbirinin sonsuza dek sabitlenmediğini aklımızdan çıkarmayalım. Bunların ‘geçirgen’ sı- nırları vardır; tek tek insanlar bir kategoriden diğerine geçerek, süreklilik çizgisinde benim doğrultum yönünde ya da başka yönde yol alarak (...) yerlerini değiştirebilir, değiştirirler de.”2

Gordon Marshall’ın Sosyoloji Sözlüğü, toplumsal grubu “Resmi ya da gayri resmi üyelik ölçütleriyle ta- nımlanan, görece istikrarlı bir karşılıklı ilişkiler modeliyle birlik olma duygusunu paylaşan ya da kendilerini birbirlerine bağlı hisseden çok sayıdaki kişinin oluşturduğu bir küme.”3 olarak tanımlıyor.

Joseph Fichter de, toplumsal grubu, -aşağıda üzerinde durmaya çalışacağımız- kimi niteliklerden/gerek- liliklerden hareketle şöyle tanımlıyor: “Grup, ortak sosyal hedefleri izleyen, sosyal normlar, ilgiler ve değer- lere göre karşılıklı roller oynayan sosyal kişilerin tanımlanabilir, yapılaşmış, sürekli birlikteliğidir.”4

Aile, akraba veya arkadaş grupları üyesi olduğumuz pek çok ve çeşitli gruplardan yalnızca bir kısmıdır. Bunların yanı sıra, dinsel, sportif, toplumsal, eğitsel, siyasal etkinliklerin ya da mesleki ve ekonomik amaç- ların gerçekleştirilmesi için oluşturulmuş pek çok grup mevcuttur. Toplumsal hayatta, mason locası, mafya örgütlenmesi, çeteler, hayır cemiyetleri, suç örgütleri vs. pek çok farklı özellikte grupla karşılaşırız. Bütün bu oluşumların birbirlerinden farklı olmasına karşın, hepsini ‘grup’ ortak adlandırması altında toplayabil- memize izin veren bazı özellikleri vardır. Bu özellikleri, aynı zamanda, bir toplumsal birlikteliği ‘toplumsal
grup’ olarak adlandırmamızı temin edecek –amaç, nitelik, kapsam vb. gibi hususlarla ilgili- gereklilikler ola-
rak da adlandırabiliriz.

Her şeyden önce gruplar, “birbirleriyle gerçek karşılıklı ilişkiler içinde bulunan, davranışlarında birbirinin davranışını hesaba katan insanlardan oluşur.”5 Aralarında bu türden ilişkilerin bulunmadığı topluluklar, fizikî açılardan birbirine oldukça yakın insanlardan oluşsalar dahi -bir otobüs durağında otobüs bekleyen, trende seyahat eden insanlar, bir futbol maçında stadyumda bulunan insanlar örneklerinde olduğu gibi- bir grup oluşturmazlar.

Çünkü grubun varlığı aynı  zamanda bir başka şeye daha, “bu etkileşim çerçevesinde bazı ortak değerle- rin, kuralların hatta belli bir duygusal ortamın oluşumun[a]”6 ihtiyaç duyar. Ortak değerlerin ve kuralların varlığı, grup içerisindeki farklılıkları ya da çatışmaları yadsıyan bir özellik değildir. En samimi ve yakın in- san grubu olan ‘ailede dahi, zaman zaman aile içi sürtüşmeler (karı-koca anlaşmazlıkları, kardeşler arası çe- kişmeler, çocuklar ile ebeveynler arasında yaşanan gerilimler vb. gibi- çatışmalar söz konusu olabilir. Ancak, bu çatışmalar ne zaman ki ortak olması gereken değerleri aşındırıcı, yıpratıcı ve parçalayıcı boyutlara ulaştı- ğında söz konusu gruplar da dağılır. Ailelerin dağılması gibi. Grup için çekişmelerin kaynağı yalnızca yine grup içi ilişkiler değildir elbette. Dışarıdan gelen etkiler de bu grup içi dayanışmayı olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilir. Kimi grup yapılarında, dışsal baskılar ‘grup içi dayanışmayı olumlu yönde etkiler ve ar- tırırken, kimi zamanda grupların yapısına, kapsamına, dışarıdan gelen baskının/etkinin niteliğine ve şidde- tine bağlı olarak olumsuz yönde sonuçlar da ortaya çıkarabilir. (Bu çerçevede, ‘Çağdaş Sosyoloji Teorileri I’ başlıklı 6. derste üzerinde kısaca da olsa durduğumuz Lewis Coser’in ‘çatışma ağı’ bağlamında dile getirdiği görüşleri hatırlatalım.)

Toplumsal gruplar, “yapısallaşmış, örgütlenmiş, kısacası üyelerinin yerlerinin açık-seçik belirlenmiş olmasıyla da belirlenirler.”7 Dolayısıyla, bir pazar yerindeki ya da otobüs durağındaki insan kalabalığı, ara- larında herhangi bir yapısallaşmış, örgütlenmiş ilişkinin olmaması, ‘insan’ ortak tanımının dışında ‘özel’ bir kimlikle ilişkilerin kuruluyor olmaması gibi nedenlerle grup tanımı içerisinde değerlendirilmez. Grup içe- risindeki insanlar/bireyler, birbirlerine kıyasla belli bir hiyerarşik sıralanma içerisindedirler. Aile içerisinde baba, anne ve çocukların veya bir mason locası, çete, dernek, siyasi parti vs. gibi yapılarda üyelerin belli bir statüye göre sıralanması örneklerinde olduğu gibi. Toplumsal gruplar içerisinde, kimi daha belirgin ve daha katı, kimi daha gevşek ve belirsiz olmak üzere oldukça çok çeşitlilik gösterebilir. Ancak gevşek ya da katı, nihayetinde grup üyeleri arasında hiyerarşik bir statü sıralaması mevcuttur. Bu durum, gruplarda bir liderlik ve lider altında üyelerin sıralanmasını, üyeler arasında grubun ve yapılan işin niteliğine bağlı olarak ayrı bir ast-üst ilişkisi söz konusudur.

Grup üyeleri içerisindeki bu sıralanmaya bağlı olarak, üyelerin rollerinin sıralanması, başka bir deyişle, belli bir işbölümü mevcuttur. Grup içerisinde liderin, işgal ettiği statüye bağlı olarak, yerine getirmesi gere- ken belli görevleri/rolleri vardır. Kendisinden bu görevleri/rolleri başarıyla yerine getirmesi beklenir. Benzer şekilde, grup içindeki diğer bireylerin de, işgal ettikleri statülere –ya da işbölümü sonucunda kendi payları- na düşen işe- göre yerine getirmeleri gereken belli roller vardır.

Grup üyeleri arasındaki bu statü farklılaşmasının, hiyerarşinin ve rollerin garanti altına alınabilmesi için, aynı zamanda belli bir ‘davranış kuralları bütünü’ belirlenir. Bu bir denetim ve baskı mekanizmasını da doğurabilir elbette. Bu kurallar; grupların yapılarına, niteliklerine ve kapsamlarına bağlı olarak yazıya
geçirilmemiş sözlü kurallar da olabilir, bir parti tüzüğü gibi yazılı kurallar bütünü de olabilir. Bu sözlü ya da yazılı kurallar, bütün üyeler tarafından bilinir, en azından bilindiği varsayılır. Yeni durumlar, daha önce dile getirilmeyen fakat varsayılan bazı hususları/kuralları açığa çıkarabilir; ancak bu sürecin sancısız olmama ihtimalinin de bulunduğu hatırlanmalıdır. (Grup üyeleri tarafından bilindiği var sayılan ve uymaları istenen kuralların bu özellikleri, aynı zamanda, grubun niteliğini de değiştirici özelliktedir. Bir meslek örgütüne da- hil olan birisi, derneğin –amacını, kapsamını ve bir anlamda uyulması gereken kuralları, uyulmadığı takdir- de muhatap olunacak cezaî yaptırımları da içeren- tüzüğünü okur, inceler. Bir siyasî partiye üye olmak kişi de benzer bir durumla karşılaşır. 3-5 kişilik gruplarla binlerce, yüzbinlerce üyesi olan sendikalar, dernekler, meslek odaları, siyasi parti vb. yapılanmalar arasında yüz yüze ilişkilerden gayri-şahsi ilişkilere varıncaya dek pek çok noktada farklı ilişki biçimleri ortaya çıkabilir. Nitekim gruplar, bu yönleriyle de ayrıca tasniflere tabi tutulmaktadır. Bu konu üzerinde, ilerleyen sayfalarda tekrar durulacaktır.)

Yukarıda bahsedilen hiyerarşi, statü ve rol dağılımları, işbölümü ve kurallar, peşi sıra, üyelerin üstlen- miş oldukları rollerin gereğini yerine getirmediklerinde ya da ortak kurallara uymadıkları takdirde belli bir cezaî yaptırımları da beraberinde getirmektedir. Üyeler, elbette, bu yaptırımların da farkındadırlar. Grubun beklentilerine uygun davranmadıklarında, bazı yaptırımlarla karşılaşacaklarını, kınanabilecekleri, cezalan- dırılacaklarını ve hatta gruptan atılabileceklerini de bilirler. Bu aynı zamanda, grubun diğer üyelerinin ben- zer hatalarına karşı belli bir tepkide bulunma hakkını ona verir. Söz konusu yaptırımlar, doğal olarak, gru- bun büyüklüğüne, niteliğine ve üyenin yaptığı hatanın özelliğine bağlı olarak değişebilir.

Toplumsal grubu tanımlayan özelliklerden bir başkası da, göreli de olsa bir süreklilik arz etmesidir. Başka bir deyişle, toplumsal grup, zamansal olarak ölçülebilir bir süreklilik içerisinde olmalıdır. Bir futbol maçı-
nı stadyumda izleyen ya da bir konser dinleyen seyirciler, etkinlik bittiğinde dağılıp gittikleri için bir grup oluşturmazlar. Geçici bir beraberliktir söz konusu olan. Oysa bir çete, bir mafya örgütlenmesi ya da siyasi parti çok daha uzun süreli bir ilişkidir. Gruplar, bir kuşak boyunca ya da birçok kuşak boyunca var olabilir- ler. Gruplar, kazandıkları yeni üyelerle kalıcılıklarını, sürekliliklerini artırabilirler. Bu katılımların, çok da bilinçli, rasyonel tercihler sonucu oluşmuş olması gerekmez.

Toplumsal grubun bir diğer özelliği de, “özdeşimdir. Özdeşim ise kişinin kendi varlığını ve özelliklerini üyesi olduğu gruba ve grubun özelliklerine bağımlı olarak algılamasıdır. Bireyin en fazla özdeştiği gruplar genellikle referans grupları olarak adlandırılır.”8 Değerlendirmelerimizi yaparken veya karar verirken bu ka- rarımızı ya da değerlendirmemizi ‘nasıl karşılayacağını’ dikkate aldığımız, bize referans noktası olarak hiz- met eden gruplardır bunlar. Atıf grubu’ olarak da adlandırılır. Bir kişi, evlenmeyi düşündüğü kadın ya da erkek hakkında ailesinin ne düşüneceğini dert ediyorsa, ailesini referans grup olarak kullanıyor demektir.

Toplumsal grubun bir özelliği de; hem üyeleri tarafından, hem de dışarıdaki gözlemciler tarafından ta- nınabilir olmasıdır. Bu, grubun üyeleri ve dışarıdakiler tarafından kabul edilen, tanımlanabilen bir ortak varlığa sahip olması anlamına gelir. Başka bir deyişle, grup üyelerinin bir ‘biz bilinci’ne sahip olmasıdır. ‘Biz bilinci’, aynı zamanda ‘diğerleri’, ‘ötekiler’, ‘yabancılar’ gibi değerlendirmeleri de beraberinde getirir. ‘Biz’
ve ‘onlar’, karşılıklı olarak birbirini etkileyen tanımlamalardır.



Toplumsal Grupların Tasnifi


    Toplumsal gruplar, bu tanımlama ve özelliklerinin belirlenmesi çabalarına karşın, son derece karmaşık ve çeşitli özellikler gösterir. İşlev, kapsam, gevşeklik ya da katılık, üye sayısı vb. gibi pek çok niteliğe ve bu niteliklerin süreklilik arz edip etmediğine bakılarak tasnif edilebilirler. Ancak bu tasniflerin tek olmayacağı- nı, farklı tasniflerin söz konusu olabileceği belirtilmelidir.

Örneğin yapıya göre sınıflandırmada gruplar, en katı yapılaşmadan en gevşek olana doğru giden bir çizgi üzerine yerleştirilirler. Toplumsal rollere göre yapılacak bir tasnif, grup üyelerinden çok şey bekleyenlerden daha az şey bekleyenlere göre bir tasnif yapılabilir. Grup üyeleri arasındaki iletişimin yoğunluğuna bağlı olarak bir tasnif de geliştirilebilir. Grup üyelerinin paylaştıkları değerlere ya da grubun üyelerini yönelttiği toplumsal amaçların türlerine göre tasnifler yapılabilir. Yukarıda sözünü ettiğimiz, referans grubu da bir başka açıdan yapılan bir grup tasnifi, grup tiplemesidir.

Diğer bir tasnif iç-grup (in-group) ve dış-grup (out-group) arası farka göre yapılabilir. İç-grup, üyelerin birbirlerine karşı saygı ve sadakat hisleri beslediği toplumsal gruptur. Dış-grup ise, bir iç-gruba ait kişinin,
‘rekabet ve karşıtlık hissettiği’ kendi dışındaki, diğer, yabancı grup ya da gruplardır. İç-grup, dış-gruba göre var olur. Gruplar arasındaki gerilimler, gruplar arasında keskin ayrımlara yol açar ve grup üyeleri için daha
‘saf’ toplumsal kimlikler temin eder. İç ve dış gruplar ayrımı, kolaylıkla anlaşılacağı gibi, ‘biz’ ve ‘onlar ’ ayrımına dayanır ve gerçekliği tartışılır bir biçimde, bütün olumlu özellikleri ve değeri ‘bize atfederken, olumsuzlukları, kötülükleri ve değersizlikleri ‘onlara, ‘öteki’ne atfeder.9

Belki diğerlerinden daha kuşatıcı ve doyurucu gelebilecek bir diğer grup tasnifi, grupların insan hayatın- da yerine getirdikleri temel işlevlere dayalı olarak yapılacak bir ‘temel gruplar’ tasniftir. Bu tasnif; insanların her zaman ve her yerde aile, eğitim, ekonomi, siyaset, din ve boş zaman değerlendirme etkinliklerinde işaret edilen toplumsal ihtiyaçların giderilmesi için şöyle ya da böyle bir şekilde ilişkiye girmek zorunda olduğu fikrinden hareket eder. Elbette bu ihtiyaçlar, her toplumda aynı statüye, aynı değere sahip değildir. Bu yak- laşıma göre ‘temel gruplar’; aile grubu, eğitim grupları, ekonomik gruplar, siyasal gruplar, dinî gruplar ve boş zaman değerlendirme ve dinlenme grupları şeklinde tasnif edilirler. Bu tasnifin, toplumda var olduğu ifade edilen temel kurumlar ile çok fazla paralellikler taşıdığı açıktır.

En fazla bilinen toplumsal grup tasniflerinden biri, Charles Horton Cooleye (1864-1929) atfedilen birincil gruplar – ikincil gruplar ayrımıdır. Cooleye göre birincil gruplar, üyelerinin kişisel ve kalıcı ilişkileri paylaş- tığı küçük gruptur. Kişisel ve sıkı bir şekilde bütünleşmiş gruplardır. Cemaatsel, yerleşik, mekanik, kapa
lı, dayanışmacı, ailesel, folk ve geleneksel olarak da
 nitelendirilebilirler. Birincil grupların üyeleri pek çok yönden birbirine yardımcı olur. Grubu, amaçlarına ulaşmak için bir araç değil, amaç olarak görürler. İkincil gruplar10 ise, üyelerinin belirli bir hedef veya faaliyet için bir araya geldiği büyük ve gayri-şahsi ilişkiler üze- rine kurulu gruplardır. Kişiler arasında duygusal bağlar zayıftır, üyeler birbirleri hakkında fazlaca bir bilgi- ye sahip değildir, kişisel yönelim sergileyen birincil grupların aksine hedef yönelimlidirler. Birincil grup üyeleri birbirlerini aile bağları ve kişisel nitelikler içinde kim olduklarına göre tanımlarken; ikincil grup üyeleri birbirlerine ne olduklarına, birbirleri için ne yapabileceklerine göre bakarlar. İkincil grupların bir diğer özelliği de, grup üyelerinin diğer üyelerle ilişkilerinin karşılıklı alış verişe dayalı oluşudur; ne verileceği ve karşılı- ğında ne alınacağı zihniyeti önceliklidir. Bu hedef yönelimi, grup üyelerinin birbirlerine karşı resmî ve kibar davranmalarını beraberinde getirir. Bu tür bir ilişkide, ‘nasılsınız?’ şeklindeki bir soru, nezaketen sorulmuş bir soru olarak kalır; gerçek cevabı pek merak edilmez.11 (Birincil ve ikincil grup ayrımı, cemaat-cemiyet [top- luluk-toplum] ayrımında olduğu gibi, Ferdinand Tönnies’in toplum tasnifiyle de büyük benzerlikler gös- termektedir. Cemaat/topluluk, birincil grup ilişkilerinin egemen olduğu bir toplum tipi olarak gözüküyor; cemiyet/toplum da ikincil grup ilişkilerinin karakterize ettiği toplumlar olarak da tanımlanmaktadır.)

Joseph Fichter, birincil ve ikincil gruplar ayrımıyla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor: “(...) birincil ve ikincil grupların tanınmasında birtakım güçlüklerle karşılaşılabilir. Çünkü bu grupların özellikleri gerçek yaşamda birbirleriyle karışmıştır. Gerek birincil gerek ikincil gruplar, grupların iki uç tipini temsil ederler. Bu nedenle birer [Weberci anlamda ideal] ‘tip’tirler. Bir toplumdaki tüm grupların bir süreklilik çizgisi üze- rine yerleştirilmesi halinde bazı grupların geçiş aşamasında bulunduğu gözlenebilecektir. Geçiş aşamasın- daki gruplar her iki tip grubun özelliklerini sergilerler.12



Toplumsal Grup Tanımı Dışında Kalan Topluluklar

Gündelik hayatta sadece toplumsal gruplar içerisinde bulunmazlar. Daha başka pek çok insan toplulu- ğu içerisinde yer alırlar. Gündelik dilden farklı olarak, sosyoloji, bu tür birliktelikleri toplumsal grup olarak nitelemez. Söz konusu insan toplulukları, fiziksel ya da mekânsal bir yakınlığa sahip olup olmamaya bağlı olarak farklı isimlerle adlandırılmaktadır.

Toplumsal yığınlar; ‘fiziksel yakınlıklarına, komşu hatta bitişik bulunmalarına karşın aralarında karşılıklı ilişkiler, kısacası birleştirici, bütünleştirici bağlar bulunmayan ya da yüzeysel ve geçici olarak bağlanan in- san birikimleridir.13 Yığınlarda insanlar birbirlerini tanımazlar, dolayısıyla rol ve statü ayrımlarına gitmez- ler. Çoğu kez bir rastlantı sonucu bir araya gelirler (otobüs durağında bekleyenler gibi), çabucak dağılırlar (trafik ışığında bekleyenler gibi).

Toplumsal yığınlar içerisindeki bireyler, etkileşimde bulunmasalar bile, yığının niteliği bireyde –yü- zeysel de olsa- belli bir davranış değişikliğine sebebiyet verebilir (kitlesel eylemlerde bireylerde gözlenen değişimler gibi). Kişi tek başına iken yapmayı düşünmediği pek çok şeyi, yığınlar içerisinde iken yapabilir. Bütün bu gibi durumlar, yığınlar içerisinde bulunmanın kişiyi kolektif davranışlara itmesi ya da başkaları tarafından tanınmaması nedeniyle sorumluluk duygusunun azalması ile açıklanmaktadır.

Toplumsal yığınlar, kimi özellikleri nedeniyle ayrıştırılabilir: Örneğin izleyici ve dinleyici toplulukları, be- lirli bir süre için aynı yerde toplanan ve hepsi aynı uyarıcıya dönük bulunan insanlardan oluşurlar. Belli bir saatte belli bir televizyon dizisini seyretmek için yurdun her tarafında televizyon karşısına oturanlar, arala- rında fiziksel ya da mekânsal bir ilişki olmadığı için yığın sayılmazlar; fakat belli bir tarihte ve belli bir me- kanda bir konferansı dinleyenler yığın sayılırlar.

Bir konserin ya da sinema filminin bitiminde dağılmakta olan kişilerin oluşturduğu topluluk ise, yığınların gündelik yaşamda en sık karşılaşılan türü olan kalabalıklara bir örnektir. Kalabalıklarda, belki diğer insanlardan yalnızca fiziksel yakınlıkları kadar haberdar olabiliriz; dinleyici ya da izleyici topluluklar kadar bile biarada bulunmayız.

Bir amacı gerçekleştirme, kendisini ifade etme, bir uygulamayı protesto etmek gibi nedenlerle biraraya gelen ve belli ölçüde örgütlenmeye de ihtiyaç duyulan topluluklarla da karşılaşırız. Bunlar genel olarak gös- teri toplulukları olarak adlandırılır.

Çağdaş yaşam, özellikle de kentlerde, modern insanı komşuluk ilişkilerinin büyük anlam ve önem taşıdığı geleneksel toplumların aksine, yığın niteliği gösteren yerleşim alanlarında yaşamaktadırlar.
Birbirine fiziksel açıdan yakın olmalarına karşın, birbirine yabancı birey ve ailelerin yaşadıkları apartmanlar, güvenlikli siteler, rezidanslar, oda oda kiralanan binalar ve mahalleler vs. gibi.



Toplumsal Kategoriler

Toplumsal kategori; toplumsal yığından ya da toplumsal gruptan farklı olarak, aslında zihinsel bir inşa olarak, ‘gözlemcinin yargılarında bir araya gelmiş kişilere işaret eden’ bir kavramdır. Toplumsal kategorile- rin tanımlanmasında en önemli husus, kişilerin birtakım ortak özellikleri paylaşmakta olduklarının saptan- masıdır. Belli bir toplumsal kategori içerisinde değerlendirilen kişiler, böyle bir kategorinin varlığından ya
da başkalarıyla birlikte bir kategori oluşturduklarının farkında bile olmayabilirler. Okul öncesi çocuklar, evli kadınlar, tarım işçileri, sosyal konutlarda ikamet eden aileler, okur-yazar olmayanlar, yaş, meslek, eğitim durumu vb. gibi belli yönlerden benzeşen kişiler toplumsal gruplardan farklı olarak birbirleriyle gerçek iliş- kiler içinde bulunmazlar, hatta birbirlerini tanımazlar bile.

Kategorilerin ayrımına temel özellik ancak toplumsal açıdan belli, anlamlı sonuçlara veya değerlendir- melere yol açacak nitelikte ise toplumsal kategorilerden söz etmek mümkün hale gelir. Örneğin toplumdaki kıvırcık  ve düz saçlılar ayrımını bir toplumsal kategori olarak değerlendiremeyiz; ancak köylü-kentli, si-
vil-asker, yerli-göçmen, çiftçi-işçi vb. gibi ayrımları sosyolojik araştırmalar açısından önemli, anlamlı sonuç-
lara yol açabilecek toplumsal özellikler olarak değerlendirilir.

Toplumsal kategorilerin istatistikî  özellikler taşıdığı açıktır. Sadece istatistikî bir ortalamaya tekabül edi- yor olması, kategorileri dikkate almamayı gerektirmez. Zira sosyoloğun araştırma amaçlarına bağlı olarak, bu türden istatistikî kategoriler önemli olabilir: Örneğin, siyasal davranışı analiz eden bir sosyal bilimci veri- lerini oy veren veya vermeyen, radikal ve muhafazakar, kadın ve erkek seçmenler veya yaş, eğitim, meslek, gelir ölçütlerine göre kategorilere ayırıp düzenleyebilir. Eğitimle ilgili ya da yoksullukla ilgili araştırma ya- pan bir sosyal bilimci, farklı kategorileri kendisine baz alabilir.

İstatistikî kategoriler, genellikle incelenen ‘evren’i bize verir. Evren, araştırma yaptığımız alanla ilgili verilerin toplam sayısıdır. Örneğin, “İstanbulda 2011 yılında 1000 bebek doğdu” şeklindeki bir ifade tek ba- şına ifade etmez; bu ifade, ancak İstanbul’un genel nüfusu bilindiğinde ya da dikkate alındığında bir anlam ifade eder. Bu mukayese sonucunda, söz konusu doğum sayısının nüfus artışı açısından yüksek ya da dü- şük olduğuna ilişkin bir değerlendirme yapabiliriz. Benzer durumlar, evlilik, boşanma vs. rakamlarıyla ilgili de söylenebilir. Toplumsal kategoriler hakkında bu türden bilgilere sahip olmak, toplumsal durumlar ve ge- lişmeler hakkında bilgi sahibi olmak ya da toplumsal düzenlemeler ve hazırlıklar yapmak açısından önemli olabilir. Örneğin, 2011 yılında doğan çocukların sayısına ilişkin bir bilgi, yaklaşık 6-7 yıl sonra kaç öğrenci- nin okula başlayacağını tahmin etmek açısından ve ihtiyaçların tespiti açısından faydalı olacaktır.

Çağdaş toplumda rastlanan pek çok ve çeşitli kategori mevcuttur. Fakat bunlar arasında özellikle ikisinden söz etmek gerekebilir: Bunlardan bir tanesi olan kitle, aynı uyarıcıdan etkilenmekle beraber fizik yakınlığı bulunmayan kimselerin oluşturduğu bir toplumsal kategoridir. Belli bir kitleyi oluşturan kişiler birbirleriyle etkileşim içinde bulunmazlar, ancak ilgi ve beğenileriyle başkalarından ayrışırlar. Aynı gazeteyi okuyanlar, aynı müzik sanatçısını dinleyenler, aynı aktörün filmlerini izleyenler arasında karşılıklı anlam-
lı ilişkiler mevcut olmadığı, aralarında hiyerarşik bir işbölümü vs. olmadığı için bir toplumsal grup olarak değerlendirilmezler. Aynı şekilde aralarında fizikî bir ilişki olmadığı, aynı yerde bulunmadıkları için yığın olarak da kabul görmezler. Ortak paydaları ‘uyaran’ın aynı olmasıdır. Günümüzde, bu türden kitle araştır-


maları; moda, kitle iletişim araçları, pazarlama vs. gibi alanlarda önemli hale gelmiştir.

Bir diğer önemli toplumsal kategori örneği azınlıklardır. Azınlıklar, toplumun egemen üyelerinden be- lirgin farklılıkları nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulan kişilerden oluşan kategorilerdir. Azınlık üyelerinin tanımlanmasında konuştukları dil, inanç, derilerinin rengi vb. gibi çeşitli özellikler belirleyici olabilir. Bir toplumda azınlıkların ortaya çıkışı; ekonomik veya siyasal nedenlerle gerçekleştirilen gönüllü ya da zorunlu göçler, toprak ilhakları, sömürgecilik vs. gibi çeşitli yollarla olabilir. Ayrıca, toplumsal azınlık kavramını, sayısal azınlık ile de karıştırmamak gerekir. Örneğin apartheid rejiminin hüküm sürdüğü dönemde Güney Afrikada Bantu yerlileri buradaki Avrupalılardan sayıca çok fazla idiler, fakat Avrupalılar egemen, Bantular ise azınlık statüsünde Avrupalı yönetici sınıflar tarafından toplumsal yaşamdan dışlanmış ve çeşitli baskıla- ra maruz bırakılmışlardı.

İnsanları belli kıstaslara ve özelliklere göre türlere ayırma olarak tanımlanan kategorileştirmenin özel bir türü de kalıpyargılardır. İnsanlarda gerçekten var olan bir özelliğe dayalı olarak geliştirilen kategorilerden farklı olarak kalıpyargılar, ‘var olduğu sanılan’, ‘varsayılan’ bir özelliğe dayanırlar. Dolayısıyla bilimsel ka- nıtlara dayanmazlar. Kulaktan dolma bilgilerle üretilirler. Genelleştirme ve özelliştirme eğilimlerinin bir so- nucu olarak geliştirilen yargılardır. Örneğin Türkiye’nin herhangi bir şehrinden tanıdığımız 3-5 kişiden ha- reketle o şehrin tamamına ilişkin bir genellemeye varmak gibi. Bunun tersi de söz konusu olabilir: Örneğin herhangi bir şehirden ya da ülkeden olanlara ilişkin genellemeci yargımızı, o şehir ya da ülkeden daha önce hiç tanımadığımız birisine uygulamamız gibi...



Sonuç

Bireyin toplumla ilişkisi ve toplumun genel işleyişi, bir anlamda, bu derste tanımlamaya ve tanıtmaya çalıştığımız gruplar, yığınlar, kitleler vs. içerisinde ve aracılığıyla gerçekleşir. Hatırlanması gereken bir hu- sus; toplumsal hayatın durağan bir hayat olmadığıdır. Tam tersine toplumsal hayatımız son derece değiş- kenlikler içerir ve dinamiktir. Bireyler olarak bizler, gündelik hayatımızda bütün bu farklı birliktelikler içe- risinde oluyoruz. Sabahleyin uyanıp yataktan çıkmakla başlayan ve akşam eve dönüp uyuyana kadar geçen süre içerisinde, toplumsal gruptan toplumsal yığınlara varıncaya dek birçok farklı topluluk içerisinde bu- lunuyor, içinde bulunduğumuz yapıya uygun davranışlar sergiliyor, sergilemediğimizde belki ayıplanıyor ya da sergilemeyenleri ayıplıyoruz; kategorilerden, kitlelerden, kalıpyargılardan vs. söz ediyoruz. Dahası bazen kağıt üzerinde durağan, birbirinden ayrı ve kopuk görünen bu farklı topluluk tiplerini aynı anda ya- şamak durumunda kalabiliyoruz.

Toplumsal grup, toplumsal yığın, toplumsal kategori gibi kavramların incelenmesi, sistematik çözümle- menin ilk adımıdır. Bu tanımlamalar, araştırma sorularını ortaya çıkarır. Örneğin, toplumsal grubun tanımı, grup içinde araştırılması gereken etkileşimler, değerler, dayanışma vb. gibi değişkenleri ortaya çıkarır. Bir grubun üyelerinin grupla özdeşimi bir başka gruba göre daha güçlü ya da daha zayıf olabilir. Bir grubun üyelerinin birleriyle ilişkileri bir diğer gruba göre daha yoğun ya da gevşek olabilir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder